Söz&Kalem Dergisi - Vuslat Şen
Tüm eksikliklerden münezzeh, en güzel isim ve sıfatların sahibi olan Allah Teâlâ’ya hamd ve senalar olsun.
Bir önceki yazı dizimizde; Müslüman bir kadının tesettür anlayışı nasıl olmalıdır? Müslüman bir kadının tesettüre bürünmesinin amaçları nelerdir? gibi başlıklara temas etmiştik. Bu yazı dizimizde ise, Müslüman tesettürlü kadının yaşam biçiminde dikkat etmesi gereken hususlara temas edeceğiz.
Müslüman Tesettürlü Kadının Yaşam Biçiminde Dikkat Etmesi Gereken Hususlar:
Tesettürün biz Müslüman kadınların kimliğini öne çıkaran bir onur kaynağı olduğunu bilmekteyiz. Müslüman kadını, toplumda dişiliğiyle değil, kişiliğiyle yer edinmesini sağladığını, kadının sömürülmesine ve eziyet edilmesine karşı, koruyucu bir kalkan olduğunu yaşayarak hepimiz şahit olmaktayız. Çünkü tesettür, bir bilinçtir, cihaddır ve ibadettir.
Müslüman kadınlar olarak nefis ve şeytan destekli, gizli bir niyet taşıyıp taşımadığımızı kendi nefislerimize sormamız gerek:
“Benim giymek istediğim kıyafetteki niyetim ve kıyafetimin özellikleri; benim avret ve ziynetlerimi gizlemeye ve başkalarının bakışlarını engellemeye mi yöneliktir? Yoksa; hey erkekler ben buradayım, baksanıza güzel miyim ben? Var mı benim gibi güzel olan? Bu kıyafetlerimin çok özel olduğunu bilin! Renklerin uyumu için çok para ve uğraş verdim. Bana bakın, bütün gayretim bana bakmanız için!” İşte, bu niyetle düşünen ve öylece giyinen bir kadının örtüyü sulandıran, basitleştiren, yozlaştıran bir amaç taşıdığını aşikâr bir şekilde söyleyebiliriz.
‘Tesettürlülerin sayısı artıyor’ diyor ve seviniyoruz. Fakat maalesef ki, örtüye uygun olmayan bir yaşam biçimi sergileniyor. Oysaki giydiğimiz tesettürümüzün amacı gizlilikti, dikkat çekmemekti, takvaya bürünmekti ama gelin görün ki, günümüzün tesettür anlayışı ise; ‘kendini gösterme, dikkat çekme, cazibeyi artırma, ben buradayım’ şeklinde anlamsız faydasız tavırlar sergilenmektedir. Oysaki hepimizin bildiği bir hakikat vardır ki, tesettür, imanın alameti ve İslam’ın şiarıdır. Ruhumuz gibi vücudumuz üzerinde de Allah’ın hâkimiyetini kabul edişimizin bir belgesidir. Bu bilinçle ve takva üzere örtünen Müslüman kadınlar gerçek tesettürleri ile başkalarına şu mesajı verirler: “Ben vücudumu sergilemem, ben dişiliğimle değil, kişiliğimle toplumda yer alıyorum. Ben ziynetlerimi ortaya koyarak hem kendimi hem de başka erkekleri günaha sokmak istemiyorum” şeklinde kibarca mesaj verir.
Ne yazık ki bugün ise gerçek tesettürümüzden uzaklaştırılıp, yoz bir tesettür anlayışına götürüldüğünü hepimiz görmekteyiz. Elbette ki bunun bazı farklı sebepleri vardır. En başta şeytan, nefis, moda, tesettür defileleri, kötü arkadaş, aile ortamı, aile içerisinde mahremiyete dikkat etmeme, çevreye kendini kabul ettirme, beğenilme arzusu gibi hususlar var. Akabinde, örtüye bürünürsem ‘evde kalma’ korkusu, v.b. şeyler gözümüze çarpmaktadır. Hakiki iman sahibi Müslüman kadın, tesettürünü Allah rızası için üzerine alır. Allah’tan başkasının beğenisine ya da kınamasına aldırış etmez. Asıl amacı takvaya ulaşmaktır. İslamın biz Müslüman kadınlara sunduğu örtünmemizle bizlere sağlanmak istenen asıl gaye, Müslüman kadına başta iffet, takva ve sonrasında ise ağır başlılık ve sadeliktir. Tüm bu özelliklerini yitirmiş bir tesettür ile seküler ahlaki yozlaşma arasında bir fark yoktur.
Şu hakikati gayet açıklayıcı bir şekilde anlamamız elzem olacaktır:
Tesettür; ne rengârenk kıyafetler, ne makyajlı yüzler, ne topuklu veya sandaletli ayaklar, ne topuzlu ve rengârenk örtüler, ne de dapdar kıyafetlerdir! Tesettür, sadece başını süsleyen bir bez parçası da değildir. Tesettür, davranış, konuşma, yeme, içme, kısaca her şeydir. Şair Necip Fazıl Kısakürek’in de dediği gibi; ‘’Örtü şuuruyla takılmadığında Allah katında bir değere sahip olsaydı; Cennetin başköşesine rahibeler otururdu!’’
Tesettüre bürünmüş olan hanımlar olarak, şunun bilincinde olmalıyız; Örtü, Allah’a itaatin bir simgesidir. İnsan, “Ben vücudumda geçici bir süre duracak olan bir kiracıyım, emanetçiyim” diye düşünmeli. Vücuduma ait hangi organ olursa olsun o bana rabbim tarafından bir hediyedir. Hem de öyle değerlidir ki, hiçbir hakkım yokken bana verilmiş. Bunun lütuf olarak verilmesi karşısında ikram sahibine karşı kayıtsız kalamam. Bu nankörlük olur” diye düşünmeli. “ Rabbimizin bu kadar lütuftan sonra… Evet, benim üzerimde hâkimiyeti ve merhameti bu denli açık olan Rabbime karşı yapmam gereken görev O’nun emir ve yasaklarına uymak olmalı. Zira O beni benden iyi tanıyor. Bana neyin faydalı, neyin zararlı olacağını benden daha iyi biliyor. Benim için her yaptığı şeyde bana yönelik faydaları vardır demeli ve tesettürde de benim bilemediğim ve göremediğim faydaları onun arkasına takmıştır” demeli ve itaat etmeli.
Toplumda kişiliğimizi, kimliğimizi, şahsiyetimizi, onurumuzu korumamız da hem bedende ve hem de içimizde tesettürlü olmamızla mümkündür. Unutulmamalıdır ki; bedenimiz bizlere bir emanettir. Temelde dilimize, kulağımıza, gözümüze, kalbimize de tesettür uygulamalıyız. Yaşadığımız dünyada bütün inançlar ve sosyal değerler bunu böyle tarif etmektedir. İslam düşmanlarının bile bu konunun önemini bilerek devrimler ve baskıcı uygulamalarla kendi giysilerini dayattıkları bir dünyada, kendi kimliğimizi gerçek tesettürümüzle korumalı ve göstermeliyiz.
Ne mutlu, tesettürünü bayraklaştırıp cihadını ilan eden, hicap bilincine sahip, takva elbisesini hiç üzerinden çıkarmayan iffet ve hayâ timsali kadınlara!
Duamız, temennimiz ve gayretimiz şudur ki, Cenab-ı Allah’tan tesettürümüzü hakkıyla giyenlerden, takva elbisesi ile örtünenlerden olabilmeyi cümlemize nasip eylesin.
Dipnot:
‘’Kıymetli okur, özelde hanım kardeşlerim; tesettürü doğru anlayabilmek ve tesettürün mahiyetini ve mesuliyetini hakkıyla idrak edebilmemiz için başta nefsime hitap ederek, hepinizi Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin ‘Tesettür Risalesi’ adlı çalışmasını okumaya, anlamaya ve tefekkür etmeye davet ediyorum.’’