Hikâye bir kelimeyle başladı. Ve her şey onunla geldi âleme… Yeryüzü çöle dönüp kaybolmadan önceydi. Yakılmadan önceydi susuz kurak dudaklar. Bir talihsiz mektup oldu ruhun evvel köyünden. Haberdar değil senden, bilmez esir hâlini. Duysa kimse, dinlemez. Şairler tutar yasını ancak hicran şiirlerinde.
Adına aşk diyenin bir tek adı kalır geride. Hanümanı yer ile yeksan olur. Hangi can tadar ise çeşm-i Yâr’dan merhaba; bilmez artık bir başka varlık merhabasını.
Aşk Yakup’un hüznüydü, aşk Yusuf’un zindanı, aşk İsa nefesiydi…
Aşk Bayazıd, Yunus ve Mevlana. Ve anladık tüm aşklar yalnızca O’na...
“Aşk annemiz bizim. Hepimiz aşkın çocuklarıyız…” der Mevlana.
“Aşk vardır gerisi koca bir vesairedir...” demişti bir üstad. Evet, aşk vardı; damarlarda kan, kaybolmuş ruha can, sultanlara hem can, hem cihan… Kalem yazıyı gördü mü, koşar gider her daim. Lakin aşka geldi mi, çatlar da kalakalır. Lâl olur aşkı gören sözcükler birer birer. Yanar yakılır da kırgın, şehrin yolunu gözler. Âşık olan bilir ancak aşkın bin bir hâlini… Ve de aşığın melalini…
Şairler meclisinden Bâki şöyle demişti:
“Derd-i aşkı gayrıdan sorma ne bilsin çekmeyen
Anı yine âşık-ı nalana söylen söylesin...”
Aşkın derdini sorma başkalarından. Âşıktan başkası bilmez ne olduğunu. Aşk ile inleyen aşığa sor da hepsini birer birer anlatıversin.
Fuzuli bir beyitinde şöyle demişti;
“Aşk derdiyle hoşem, el çek ilacımdan tabib
Kılma derman, kim helakim, zehr-i dermanındadır…”
Aşk vardı, derdiyle hoştu âşıkân… Doktor istemez idi aşka müptela olan. Zira derman derdin kendisiydi. Öyle bir dertti ki, bin eczaya değişilmez idi.
Mevlana Celaleddin şöyle demişti aşk üstüne;
“İllet-i aşk ez illethay-ı cüda est
Aşk usturlab-ı Hüda est…”
Aşığın hastalığı, hastalıklardan apayrıdır. Aşk, Cenab-ı Hakk’ın sır usturlabıdır. Âşık eğer sadık ise bu yolda; çile ile örülü de olsa yolları, dikenlerle serili de olsa, kederlerle çevrili de olsa vuslat uzak değildir. Çünkü gönülden sevene hiçbir uzaklık yoktur.
Belkıs dedi ki Süleyman aleyhisselam için, “Sultanlar bir ülkeye girdi mi, oranın altını üstüne getirirler…” Aşk ki muzaffer sultandı dünyalar sütresinde. Kalp ülkesinin kapısından girdi mi; altını üstüne getirirdi. Kalbi yağmaya vermek tam da bunu bilmektir.
Tüm güzel kelimeler pişti aşk tandırında… Aşk kaleminden düştü en müstesna şiirler. Aşk Mekke, aşk Medine, aşk gurbette gözyaşı, ol muhacir gözünde… Aşkın lisanı kurumaz, kalemi tükenmez, zamanı eskimez. Kıymetli nesne Yunus dilince. Dağa düşer kül eyler, gönüllere yol eyler, Sultanları kul eyler. Denizleri kaynatır, mevce gelir oynatır, kayaları söyletir. Kıymetli nesnedir aşk…
Söz&Kalem - Orhan Özsoy