Söz&Kalem-Sena Elçi
Kitap ve Yazar Hakkında
Aksa Tufan’ından bu yana yaşanan direniş ve zulüm olaylarını farklı yazarların bakış açısıyla inceleyen bu eser, derleme kategorisinde raflardaki yerini almaktadır. Kitap, her biri kendi alanında uzman yazarların kaleme aldığı farklı makalelerden oluşuyor. Eser, editör Süleyman Ceran tarafından bir araya getirilmiştir.
Gazze’nin Hafızası: İnsan, Sembol ve Mekan
Ekin Yayınları tarafından Mayıs 2025'te ilk baskısı yapılan "Gazze'nin Hafızası: İnsan, Sembol ve Mekan" adlı eser, okurlara derinlemesine bir bakış açısı sunuyor. Editör Süleyman Ceran'ın koordinatörlüğünde hazırlanan bu üç ciltlik çalışma, Aksa Tufan’ının önemli figürlerini tarihe not düşmek ve onların hikayelerini ölümsüzleştirmek amacıyla yazılmıştır. Türkiye ve Gazze'den önemli yazarların ortak çabasıyla ortaya çıkan bu değerli eser, konulara başlamadan önce, her bir konuyu kaleme alan yazar hakkında da kısaca bilgi veriyor. Bu çok yazarlı yapı, farklı perspektifleri bir araya getirerek konuyu daha bütüncül bir şekilde işliyor ve bu sayede okuyuculara zengin bir anlatım sunuyor.
Kitabın adı; Mursi, Sinvar ve Suriye devrimine ithafen "Kızıl Kapı" olarak belirlenmiş olup bu çabayla Gazze'nin hafızasına katkıda bulunulması hedeflenmiştir. İnsan, Sembol ve Mekan başlıklarıyla ele alınıp faydalı bir eser okurlara sunulmuştur.
"İnsan" başlığında; liderler, mücahitler, doktorlar, aktivistler, kötü insanlar dahil sürecin bütün aktörleri fotoğraflarıyla birlikte anlatılmıştır. Söz konusu toplamda; Mahmud Abbas, Netanyahu ve Biden yazılarında özellikle fotoğraf kullanılmamış olup o kişiler hakkında bilgi sahibi olmamızı ve kendimizi değerlendirmesi gerektiği istenmiştir.
"Sembol" başlığında; Sinvar'ın asasından Ebu Ubeyde'nin kefiyesine, Rim'in küpesinden kırmızı üçgene dek birçok nesne veya görseli tarihi bir vesikaya dönüştürmek için okurlara sunulmuştur.
Son olarak "Mekân” da; Gazze'nin, Beyt Hanun ve Cebaliye gibi beldelerini ve özellikle de Filistinli yazarların gözlemleriyle hastanelerden, okullara; enkazlardan, mescitlere dek pek çok yeri zihnimize nakşedilip sade bir üslupla ele alınmıştır.
Özet
Hayat, insanın ölümden sonraki yaşamla ilgili sorulara verdiği cevapla anlamını bulan bir yolculuksa, bu yolculuğun en güzel yürüyüşçüleri şehitlerdir. Çünkü şehadet, hakkı verilmiş bir yaşamın ardından Allah'ın kuluna sunduğu bir ikramdır. Ölümsüzlük gibi bir ikrama kavuşan şehit, Rabbinin karşısına tertemiz bir şekilde çıkıp Peygamber Efendimize komşu olma bahtiyarlığına erişir. Bu nedenle bir Müslümanın hayatta imrenebileceği en önemli makamlardan biri de şehitlik makamıdır.
O şehitlerden biri olan İsmail Heniyye'nin hayatı, kimi zaman Gazze'deki bir mülteci kampında, kimi zaman zindanlarda kimi zaman da sürgünlerde devam etti. Aynı zamanda hafız da olan İsmail Heniyye, küçüklüğünden beri hep Kur'an'la birlikte yaşadı. Sadece 3 kez girdiği zindanda veya aylarca sürgünde tutulduğu Güney Lübnan'ın Merc Zuhur bölgesinde değil; bulduğu her fırsatta Kur’an’ı kendine en iyi dost edindi. Kimi zaman iyi bir orta saha futbolcusu, kimi zaman öğrenci birliği başkanı, kimi zaman cami imamı, kimi zaman müşfik bir baba, kimi zaman da Hamas'ın siyasi lideri olan İsmail Heniyye, şartlar nasıl olursa olsun istikametini bozmadı ve bu izzetli yaşamın sonu olarak şehadete yürüdü.
Ve yiğit bir şehit: Yahya Sinvar. Şehadet haberini aldığımızda işittiklerimize başta inanmak istemiyorduk. Çünkü daha önce türlü dezenformasyonla karşılaşmıştık. Diğer yandan şehadet haberine hazır da değildik. Hatta sosyal medya üzerinden yapılan taziye mesajlarına içten içe kızıyor ve kabul etmek istemiyorduk. Şuan bir yerden çıkıp konuşabilir ve tekrardan Siyonistlerin yüreklerine korku salabilirdi. Refah’ta cephenin en ön kısmındaydı, bir komutanın bu kadar ön planda olması görülmüş şey değildi. Her ne kadar inanmak istemesekte Hamas'ın ertesi gün açıklama yapmasıyla şehadet haberinin kesinliğini öğrenmiş olduk. Hiç bir gün yüzü görmeyen, bu dünyanın nimetlerinden bir gün olsun nasiplenmeyen bir önder daha dünya yolculuğunu bitirip gitmişti. Şehit olduğunda üç gündür hiçbir şey yemeden, ateşin ve cephenin en ön kısmında son nefesine, son gücüne kadar mücadele ettiğine bizler şahidiz ya Rab!
Tufanda örnek bir gazeteci olan hem şahit hem de şehit: İsmail el-Ğul. Gazetecilik, normal zamanlarda zor iken Gazze gibi bir yerde daha da zorlaşıyordu. Bu gazeteciler arasında bazıları daha önde duruyor, daha fazla dikkat çekiyordu. İsmail el-Ğul bunlardan biriydi. Mücerret haber için değil, belki vicdan sahiplerini harekete geçirir diye halkının sıkıntılarını dünyaya duyurmak amacıyla Gazze’nin bir ucundan diğer ucuna gidiyordu. Oysa bir olay meydana geldiğinde o olay yerine gitmesi zor, olay yerinde çekim yapması daha zahmetli, o görüntüleri haber olarak yayına hazır hale getirmesi ise imkânların kıtlığından dolayı daha da meşakkatli oluyordu.
Yorulduğun da dinlenecek imkânı yoktu; acıktığında yiyecek, susadığında içecek bulacak imkanı yoktu. Bazı insanlar, İsrail’in özel hedefindeydi. Bunların içerisinde gazeteciler, öğretim üyeleri, doktorlar gibi farklı mesleklerden insanlar da vardı. Bunların arasında İsmail el-Ğul ve en yakın arkadaşı Enes eş-Şerif vardı.
İsmail el-Ğul ve kameraman Rami er-Rifi, son yayınlarını İsrail’in suikastı sonucu İran’da şehit düşen İsmail Heniyye’nin Şati Mülteci Kampındaki evinin enkazında yapmışlardı. Oradan ayrılalı çok az bir zaman geçmişti ki yolda İsrail’in hedefi oldular. Atılan bomba sonucu İsmail de şehadete koşmuştu. 27 yaşında olan İsmail, Şehid Heniyye ile aynı günde yani 31 Temmuz 2024’te şehit düşmüştü. Yakın arkadaşı Enes eş-Şerif’in de belirttiği üzere: “Batı’nın ve uluslararası kurumların övmeye doyamadığı basın yeleği, Gazze’de olunca koruyamıyordu gazetecileri.” Ve arkadaşı Enes eş-Şerifde arkadaşı İsmail gibi İsrail’in hedeflediği kişilerden biriydi. Geçtiğimiz Ağustos ayında beş gazeteci arkadaşı ile beraber, Siyonistler tarafından vahşice katledildi. Onurlu ve başı dik bir şekilde bu dünyaya veda etti.