Söz&Kalem Dergisi - Said Gündüz
Konuşmayı yalnızca doğruluk gayesine bağlayan, kalemle yazı yazmayı öğreten ve söylenilen güzel sözleri, kökü sağlam bir ağaca benzeten Rabbimizin adıyla.
Hamd ve sena, sebepleri, kendisinden ayrı düşenler için kavuşma vesilesi yapan, kapısında bekleyenlerin makamını yüceltip hacetlerini gideren ve batılın süslü ifadelerine kanmayanları sevdiği kişiler arasına koyun Rabbimizedir.
Salat ve selam, Allah’ın, dinin tamamlanması adına istediği şeyleri kendisiyle bildirdiği, az söz söyleyerek çok manayı ifade edebilme (cevamiu’l kelim) istidadını kendisine ihsan ettiği ve bu sayede hikmet cevherleri ile konuşan ve efsahü-l kelim (kelimeleri fesih-anlaşılır) olan Peygamber-i Ekrem (s.a.v)’e, pâk ehli beytine ve seçkin ashabınadır.
Antik dönemlerde retorik, İslami literatürde belağat, İlim erbabınca ic’az veya vazıh, en bilindik tarifiyle hitabet, günümüz lisanınca da diksiyon; elbette ki her birinin ayrı bir tanımı mevcut. Fakat tamamının ortak paydası: Hikmet. Yani konuşmada geçen sözleri, yerli yerince telaffuz etmek. Kişinin ne dediğini duyması, idrak etmesi.
Konuşma; insanın duygu, düşünce, bilgi, birikim, istek ve şikayetlerini ifade ettiği en önemli iletişim dilidir. Yine konuşma, kendi içerisinde bir bütünlüğü olan, belirli bir düzene göre oluşan ve en önemlisi bir anlam ifade eden sözler dizinidir. Bundandır ki, klasik mantık kitaplarında ki en meşhur önermelerden biriside, ‘’el- insanu’l hayvân’ün nâtikun’’ ifadesidir. Yani insan, konuşan hayvandır. Aristo’nun başını çektiği Meşşai (peripatetik) ekole göre de insan, aynı manaya gelmektedir. Buradaki ‘’hayvan’’ lafzı ile insan kastedilmektedir. Bir hakaret veya küçük düşürme olarak algılanmamalıdır. Nitekim hayvan, canlı demektir. Natık kelimesi de sadece ses çıkarmak manasına gelmemektedir. İdrak ve şuur ile konuşmak demektir.
İnsanlığın tek kurtuluş yolu olan İslam, insanın konuşabilme yetisine sahip olmasını hem bir nimet hem de bir sorumluluk olarak kabul etmektedir.[1] Yerinde, olması gerektiği şekilde söylenmemiş bir sözün ahirette hesabı olduğu gibi ters düz edilmiş halde ifade edilen sözün de hesabı çetindir. Dolayısıyla İslami hitab’a göre dilin ölçüsü, hikmettir. Hz. İsa’dan nakledilen şu vecize ne kadar da yerindedir:
‘’Hikmet-i ehlinden esirgemeyin, ehline zulüm etmiş olursunuz. Ehli olmayana da hikmeti vermeyin. Hikmete zulüm edersiniz.’’
Söz söylemek, konuşmada kullanılan bir dil birimidir. Yani kelime veya cümleden oluşan ifadelerdir. Benzer gibi görünse de konuşma(k) ve söz söyleme birbirinden farklıdır. Örneğin, konuşma, anlık olarak gerçekleşen ve yalnızca iletişim anında var olan bir süreçtir. Fakat söz, konuşma sona erse bile zihinde yer alan, kalıcı olan, daha sonra hatırlanan ve yazıya döküle bilen bir özelliğe sahiptir. Bu tanımlamalardan yola çıkarak, İslami kültüre göre insan, konuşurken sarf ettiği her sözün farkında olmalıdır. Nitekim Kur’an-ı Kerim, (kelimetten teyyibeten) yani güzel sözü, kökü sağlam ve dalları gökte olan bir ağaca benzetmekte;[2] kaba, nezaket ve zarafetten uzak bir üslubu da, insanlar tarafından kabul görülmeme ve yalnız bırakılma sebebi olarak saymaktadır.[3]
Sözün gücü, ve insanın üzerindeki etkisi, tecrübeler ile sabittir. Hatta bitkilerde bile yapılan bazı deneylerde, bu gerçekliğe tanıklık edilmiştir. Aynı oranda su verilip eşit şekilde bakımı yapılmasına rağmen, günün belirli saatlerinde kendisine güzel sözler söylenen çiçekler, daha erken ve güzel bir şekilde açmıştır.
Resulullah (s.a.v), bir hadis-i şerifinde bu gerçeği açıklamaktadır: “Muhakkak ki bir kısım sözler, sihir (gibi bir tesir gücüne sahip)tir.” (Buhârî, Nikâh, 47) Yani bazı sözler, öylesine insanda tesir bırakıp ruhuna nüfuz eder ki, kalpte büyüleyici bir şekilde tesir eder.
Tüm bunlarla beraber, konuşma ve söz söylemenin hangi makamda, ne şekilde olması gerektiğini bize en müstesna şekliyle öğreten, hayat kitabımız Kur’an-ı Kerim ve yaşam rehberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’dir. Konumuzu, Kur’an’ın nurlu mektebine ve Resulullah’ın kutlu meclisine sunalım:
1-)Doğru Konuşmak:
Kur’an-ı Kerim, bize her şartta (kavlen sedida) doğru konuşmamızı emrediyor. ‘’Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve (daima) doğru söz söyleyin..’’(Ahzab, 70)
Resulullah (s.a.v), doğruluğun insanı cennete götürecek güzel bir vesile olduğunu beyan etmiştir. ‘’Doğruluktan ayrılmayınız. Muhakkak ki doğruluk iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Kişi devamlı doğru söyler ve doğru olanı ararsa Allah katında ‘sıddîk’ (özü sözü bir olan kişi) olarak yazılır.’’ (Müslim)
2) Gönüllere Dokunarak Konuşmak:
İslam’a göre iletişimde aslolan, karşı tarafın gönlüne dokunmaktır. Herhangi bir isteğe olumlu anlamda cevap verilemezse bile, kişinin kalbi kırılmamalıdır. (isra, 28) Bu husus, ender bir zarafetin simgesidir. İslam’ın, dönemin toplumunda oluşturduğu bir inkılaptır.
3) Güzel Söz Söylemek
Kur’an-ı Kerim, güzel konuşmaya öylesine önem vermektedir ki; bazen güzel olan tek bir sözü, yüklü miktarda (minnetle) verilen bolca sadakadan daha hayırlı görmektedir. (Bakara, 263)
Resulullah (s.a.v)’e göre ise güzel söz, konuşmanın kendisidir. Aksi bir durumda konuşmamak gerekmektedir. “Allah'a ve ahiret gününe inanan, ya güzel konuşsun ya da sussun” (Buhari)
4) Yumuşak Konuşmak
Rabbimiz, Firavun gibi –haşa- ilahlık taslayan, şirk koşan, kavmine ve Peygamberlere zulüm eden birisi için bile Hz. Musa’ya şöyle vahiyde bulunmaktadır: Yine de ona söyleyeceklerinizi yumuşak bir üslûpla söyleyin, ola ki aklını başına toplar veya içine bir korku düşer.” (Taha, 44)
Bu uslüp, aynı zaman diğer peygamberlere de emredilmiştir. Nitekim Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmaktadır:
“Allah Teâlâ, bana farzların ikâmesini emrettiği gibi, insanlara lutuf ve merhametle muâmele edip yumuşak söz söyleyerek onların kalpleri arasında muhabbet filizleri yeşertmemi de emretti.”( Müslim)
5) Hikmetle Konuşmak:
Hikmetle konuşmak, tüm Resullerin ortak ahlakı olduğu gibi bütün Müslümanların da mizaçlarının el verdiği kadarıyla tatbik etmesi gereken bir vazifedir. Her türlü ferdi veya içtimai olumsuzluğa rağmen Kur’an-ı Kerim, Peygamberlere hikmet ve güzel öğüt ile halka nasihat etmelerini emretmiştir.
‘’..Öyleyse onlara (olumsuzluklara) aldırma. Onlara öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında etkili ve güzel söz söyle.’’ (Nisa, 63)
Kureyş ve Mekke ahalisinin Resulullah (s.a.v)’e yaptığı onca eziyet ve hakarete rağmen Allah’ın Resulü, hikmetli üslubundan taviz vermemiştir.
6) Bağırmadan, Alçak Sesle Konuşmak:
Kaba, haşin, bayağı ve küstah sözler İslam’ın kökten reddettiği bir üsluptur. Kur’an-ı Kerim, bu üsluba öylesine karşı çıkmıştır, bağırıp-çağıran kişilerin seslerini, merkebin sesine benzetmiştir.(Lokman, 19)
7) Fesih Bir Şekilde Konuşmak:
Kur’an-ı Kerim, insanlara arasındaki iletişim dilinin en anlaşılır biçimde olması gerektiğine dair vurgular yapmaktadır. (Nisa, 63) Dahası, Rabbimiz Kur’an-ı Kerim içinde (beyyinattin) apaçık/anlaşılır tabirini kullanmaktadır. (Hac, 16)
Peygamberlerin müşterek vasıflarından birisi de; şüpheye yer vermeden insanların akıl/anlayış istidadına göre konuşmalarıdır. Yine çelişki, tenakuz ve şatafatlı cümlelerden uzak bir şekilde konuşmak, Peygamberlerin söz söyleme ilkelerindendir.
“Biz peygamberler topluluğu, daima insanların seviyelerine inmek ve onların anlayabilecekleri şekilde konuşmakla emrolunduk." (Zebidî, İthaf'u Sade, 2/65)
“İnsanlara akılları nisbetinde konuşun.” (Ebû Davud)
"Kim, insanların kalbini çelmek (kendine çekmek) için kelâmın (şatafatlı) kullanılışını öğrenir, (insanları bıktırırcasına) sözü gereğinden fazla uzatırsa, Allah kıyâmet günü ondan ne farz ne nâfile hiçbir ibâdetini kabul etmez!" (Ebû Dâvud, Edeb)