Söz&Kalem Dergisi - Murat Çöklü
Evini sırtlayan kaplumbağa misali çantalarımızla beraber yolculuğun başladığını belirten düdük sesi eşliğinde son dakika koşturarak yetiştiğimiz trenin koltuğuna derin bir nefes alarak yerleşmiştik. Hamburg ziyaretimi tek yazıda kaleme alsam da aslında birkaç seyahatimin bileşimi olarak kabul edebilirsiniz. Genelde beğendiğim şehirleri gezmeyi tek seferde bitirmeme gibi bir huyum vardır. Bu huyum Hamburg’a birkaç defa seyahat etmeme sebep olmuştu. Bu seyahatimizde de treni kullanmıştık. Eşimle beraber seyahatimiz boyunca gezeceğimiz durakları belirlemekle meşgul olduk. Yeni rotamız Almanya’nın en büyük liman kenti: Hamburg.
Almanya’nın kuzeyinde yer alan ve tek başına bir eyalet olan Hamburg, sahip olduğu büyük limanı dolayısıyla Almanya’nın dünyaya açılan kapısı olarak bilinmektedir. Şehir ismini, Alster ve Elbe nehirleri arasındaki bataklığın kayalık bir bölgesine İmparator Şarlman’ın inşa ettirdiği Hammaburg adındaki kaleden almaktadır. “Hamma” kelimesi bataklık içinde yer alan ağaçlık anlamını taşırken, “burg” kelimesi ise kale anlamına gelmekte olup şehre adını vermiştir. Aynı zamanda Hamburg, Almanya’nın en büyük ikinci şehridir ve içerisinde birçok nehir bulunduğundan dolayı çok sayıda köprüye sahiptir. Denize yakın olması sebebiyle diğer Almanya şehirlerine göre ılıman bir havaya sahip olduğunu yaz aylarında yaptığım seyahatte gözlemlesem bile bu ziyaretimizin kış mevsiminde olması hasebiyle sadece soğukluğu zihnimize kazınmış durumda.
Araştırmaya dalmışken trenimizin yavaşlamasıyla gözlerimi cama çevirdiğimde bizleri bekleyen soğuk ve gri Hamburg havası, gezimiz ile ilgili bizlere ufak bir ön izleme sunmuştu. Çantalarımızı sırtlayıp istasyona yavaş yavaş yanaşan trenden indik. Sabah namazında yola çıkmış olmanın verdiği avantajla henüz daha gündüzken şehri gezebilecektik. İlk durağımız Fischmarkt olarak bilinen balık pazarı oldu. Sadece pazar günleri açık olan Fischmarkt’ı maalesef gezme şansımız olmadı ancak araştırdığımız kadarıyla deniz ürünleri satışıyla ünlenen bu pazarda meyve-sebze ve kıyafet satışı da yapılıyormuş. Pazarın kurulduğu bu alan, gençler için akşam saatlerinde bir eğlence mekânına dönüşüyor ve bundan dolayı da aileler genelde gündüz vakitlerinde gitmeyi tercih ediyormuş. Umduğumuzu nispeten bulamamış olsak da farklı mimarisi ile bu pazar alanını görmek ve kanala inen iskeleden feribota binip kanal boyu yolculuk etme fırsatı yakalamış olmak bizim için farklı bir deneyim oldu.
Her on dakikada bir kanal içinde farklı duraklara giden feribotlardan şehrin en önemli noktası olan Hamburg Limanı yönüne bindik. Hamburg Limanı tamamen Elbe nehrinden beslenen doğal kanallar üzerine kurulu bir limandır. Landungsbrücken olarak da bilinen liman, Almanya gibi hem üretim hem de ihracat yönünden gelişmiş bir ülkenin kalbi olarak adlandırılabilir. Kanal boyunca gördüğümüz konteynır dolu gemiler deniz aşırı ülkelere bu liman vasıtasıyla ulaşmaktadır. Avrupa’nın Rotterdam Limanı’ndan sonraki en işlek limanı olma unvanına sahiptir. İlk bakışta bize Haliç’i anımsatan bu kanal, feribotun iskeleye yanaşmasıyla kanal turumuzu sona erdirdi. Sahilden Eminönü’nü anımsatan kalabalıklığı ve balık ekmek büfeleri eşliğinde yol alarak yaptığımız kısa bir yürüyüşün ardından bizi karşılayan Elbe Tüneli girişinde sıraya girdik. Devasa asansörler ile veya uzun spiral merdivenler ile yerin 24 metre altına inşa edilen bu tünele inilebiliyor. Elbe Nehrinin iki kıyısını birleştiren bu su altı tünel; yaya, bisikletli veya günün belli saatlerinde olmak koşuluyla motorlu taşıtların kullanımına sunulmuş durumda. Asansörler ufak bir oda gibi inşa edilmiş, asansör duvarında asılı olan‚ 130 kişilik tabelasını gördüğümüzde oldukça şaşırdık. Asansörün boyutlarını buradan tahmin edebilirsiniz. Tünel 1911 yılında yapılmış olup uzunluğu 426 metredir. Aydınlık mimarisi, seramiklerle kaplı duvarları yürürken nostaljik bir hava tattırıyor insana. Tünelde sessiz ve düşünce dolu bir yürüyüşün ardından tekrar devasa asansörler ile yukarıya, caddeye çıktık. O yıllarda su altına benzetecek olursak Marmaray benzeri bir yapının inşa edilebilmiş olması bizi fazlasıyla şaşırttı.
Namaz vaktinin girmesiyle bir camii arayışına girdik, Hamburg bu yönden Avrupa’da kendimizi şanslı hissettiğimiz yerlerden birisi oldu. Alster nehrine yakınlığı sebebiyle görmek istediğimiz yerlerden biri olan İmam Ali Camii öğle namazı için tercihimiz oldu. Farklı mimarisi ve mavimsi taşlarıyla camii ilk bakışta içimizi ısıttı, ön kısmında Alster nehrine doğru uzanan süs havuzu da güzelliğine güzellik katıyordu. Caminin etrafını turladığımızda arka tarafında İslam Akademi Merkezi isimli bir merkezin bulunduğunu gördük. Bunun dışında caminin iç kısmında bir konferans alanı ve sergi alanı da bulunuyordu. Alıştığımız cami görünüşünden farklı olan İmam Ali Camii’nde ruhumuzu dinlendirip nehir kenarına doğru aşağıya indik.
Dışarıda güneşli ancak sıfırın altında, soğuk bir hava vardı. Alster Nehri Hamburg şehrinin gözde turistik alanlarından bir tanesi. Çevresi ağaçlarla ve banklarla çevirili, hemen kenarında koşu yolu bulunan bu nehir doğayı sevenler için şehir içinde bir kaçamak noktası olma kabiliyetinde. Yaz aylarında yelken, balık tutma, tekne gezileri gibi faaliyetler yapılsa da gezimizde bizlere kocaman bir buz kütlesi olarak eşlik ediyordu. Üzerine çıkıp birkaç adım yürüme isteğime engel olamadım. Ayağımın altında birkaç santimlik bir buz katmanının örttüğü suyun üstünde olduğum gerçeğini düşündüm ve bir parça güneş ışığıyla bu sert tabakanın yeniden suya dönüşeceği gerçeğini düşündüm. Buz tutmuş kalplerin bir parça sevgiyle yeniden yumuşayacağı gibi. Doğada Allah (cc)’ın yarattığı her şeyin insanın yaradılışıyla ve doğasıyla bir bağlantısı vardı elbette. Kısa ama dinlendirici bir yürüyüşün ardından yeni bir durak için tekrar yola koyulduk. Yeni durağımız, Elbphilharmonie.
Elbphilharmonie, 2016 yılında Almanya’nın Hamburg şehrinde Herzog & de Meuron tarafından tasarlanmıştır. Hamburg’un yeni sosyal ve kültürel merkezi olması amacıyla tasarlanmış Elbphilharmonie, ikonik mimarisi ile de şehrin en önemli yapılarından biri haline geliyor. Yapımının pahalıya patlaması sebebiyle tartışma konusu olsa da şu an da şehrin simgesi olmuş durumda. Mimarisinde dikkat çekici cam cephesiyle eski antreponun üzerine oturuyor. Yapının içinde iki konser salonu, otel ve konut bloğu var. Eski bina ile yeni ek arasında, yerden 37 metre yükseklikte tasarlanan plaza, bütün binaya yayılıyor ve kamusal bir seyir terası oluşturuyor. Eşsiz bir panoramaya sahip bu kamusal alanda restoranlar, gişe ve otel lobisinin yanında filarmoni orkestrasının yeni konser salonu ve fuayesi bulunuyor. Başından beri bağlamı nedeniyle diğer konser salonlarından farklı olacağı belli olan yeni salon bir 21. yüzyıl projesi olmuş durumda. Salon, orkestrayı ve orkestra şefini ortaya alan bir kurguya sahip. Bu mimari kurgu, akustik hesaplamalar ve performansların seyirciler tarafından görünür olması esas alınarak yapılmıştır. Oturma alanları, duvarlar ve tavan mekânsal bir bütünlük oluşturacak şekilde tasarlanmıştır. Stadyum tipolojisine benzetilebilecek salon, dinleyicilerle icracılar arasında maksimum etkileşimi doğuracak şekildedir. Bütün bu bilgiler eşliğinde nehre bakan kısım eşliğinde fotoğraf çektirdikten sonra son durağımız olan Rathaus’a doğru yol alıyoruz.
Rathaus dediğimiz yer aslında belediye binası olarak adlandırabileceğimiz bir görevi üstleniyor. Hamburg parlamentosunun ve senatosunun toplandığı Rathaus, Hamburg’un idari anlamdaki merkezi konumunda bulunuyor. Toplamda 20 imparatorun heykeliyle çevrili bir cepheye sahip olan bu estetik binanın içinde 647 oda bulunuyor. Senato odasında ise konseyin açık havada toplandığı eski bir Alman geleneğini simgelemek adına güzel bir cam tavan bulunuyor. Ziyaret ettiğimiz dönemin yılbaşı haftasına denk gelmesi sebebiyle Rathaus önünde kurulmuş pazarın kalabalıklığı bu eşsiz binanın güzelliğini görebileceğimiz birçok noktada bizlere engel oldu. Bütün bunlara rağmen güneşi Rathaus kenarında bulunan köprülerin birinde devirdik. Evini sırtında taşımanın kolaylığıyla geçirdiğimiz günümüzde ziyaret ettiğimiz farklı noktalar ve tatlar olsa da bu kadarını aktarabildik.
Düştük yine yollara, dönüş yabana.