Söz&Kalem-Yusuf Sincar
Bu yazıyla birlikte yeni bir seriye adım atıyoruz. Artık her sayıda, düşünmenin disiplinini -yani mantığı- parça parça işleyeceğiz. Kavramın doğasından önermenin yapısına, aklın sınırlarından çıkarımın zarafetine dek… Her ay, zihnin kendine ayna tutma biçimini birlikte okuyacağız.
Bu seri, düşünceyi alelade bir uğraş olmaktan çıkarıp, keskin bir beceriye dönüştürmenin yollarını gösterecek. Zorlanacaksınız; çünkü kolay düşünmek değil, doğru düşünmek öğretilecek. Kasları zorlamak nasıl kasları geliştiriyorsa, düşünceyi zorlamak da benzer bir etki yaratacaktır.
İlk yazımız, mantığın önemine dair naçizane birkaç kelam etmekten ibarettir.
Ölçü Kavramına Dair
“Ölçü” denilince aklımıza ne gelmektedir? Metre, litre, gram, kelvin, volt, desibel ve benzeri ölçü birimleri olsa gerek. Zamanın ölçüsü, saat; dilin gramer ve sanatınki simetri ve oran. Saygısızlık yapan birine “ölçüyü aştın” deriz. Dikkat edin, ölçü kavramı nesnel zeminden öznelliğe geçiş yapıyor. Örneğin sevginin, nefretin, ahlakın, yaşamın, savaşın ve barışın ölçüsü nedir? Kamer 49’da Allah, “Biz her şeyi bir kader ile yarattık” diye buyurur. Buradaki “kader”, alın yazısından çok, ölçü demektir. Nitekim çoğu zaman bu ayet “ölçü” olarak çevrilir. Her şeyin, ama her şeyin bir ölçüsü var demek ki. Aklın da bir ölçüsü var; bu ölçüye Aristoteles’ten bu yana “mantık” denmektedir.
Antik Yunan’da “metron” kavramı, her şeyin bir sınır ve uyum içinde olması gerektiğini ifade ederdi. Pythagoras, evrenin matematiksel bir düzenle işlediğini savunurken, Platon, ahlaki ölçü olarak “iyi”yi merkeze almıştır. İyi bir ekonominin ölçüsü Adam Smith’de liberalizm, Karl Marks’ta komünizmdir.
Ancak ölçüler arasında bir ayrıma gitmek gerekir. En temelde “ölçüler” ikiye ayrılır: Nesnel (metre gibi herkes tarafından kabul edilen) ölçüler ve öznel (dinler, ideolojiler gibi herkes tarafından kabul edilmeyen) ölçüler. En nihayetinde öznel veya nesnel herkes bir ölçü arayışındadır.
Görüldüğü gibi, ölçünün birçok çeşidi olmakta birlikte var olanların nesnel ve öznel olarak ölçülebileceği sayısız yöntem ve araç vardır. Bu noktada belirtilmelidir ki ölçülerin nesnelliği ve öznelliği “doğru” olmalarının koşulu değildir. Nitekim, öznel ama doğru ve nesnel ama yanlış olan ölçüler de olabilir, ya da tam tersi.
Örneğin “metre” nesnel bir ölçü birimidir. Peki buna nasıl karar verdik? 18. yüzyılda metrik sistem tanımlanırken, belirli bir metal çubuğun uzunluğu “bir metre” olarak kabul edilmiştir. Yani bu durumda “metre”nin tanımı, ölçülerek değil, doğrudan atama yoluyla belirlenmiştir. Kripke’ye göre bu adlandırma, “metre” teriminin yalnızca gönderimini saptar; anlamını değil. Bu çubuğun o andaki uzunluğu, fiziksel koşullara bağlı olarak farklı olabilirdi. Dolayısıyla, çubuğun bir metre olduğu bilgisi zorunlu değil, olumsaldır. Burada ortaya çıkan paradoks şudur: Ölçü birimi olarak belirlenen şeyin kendisi ölçülmeden kabul edilmiştir. Bu da, anlamın ve referansın kaynağına dair temel bir sorgulamayı beraberinde getirir: Eğer ölçü, ölçüsüzlükten türemişse, onun doğruluğu nasıl temellendirilebilir?
Benzer bir problematik mantık ilkelerinde görülür. Örneğin, akıl yürütmenin zorunlu ve ilk koşulu “özdeşlik” ilkesidir. Her ne kanıtlanmak isteniyorsa bu, özdeşlik ilkesi olmadan yapılamaz. Dahası, insan aklı istese de bu ilkeyi devre dışı bırakamaz. Ancak bu ilkenin bizzat kendisi kanıtlanabilir değildir. O halde nesnellik ile doğruluk ve öznellik ile yanlışlık arasında zorunlu bir ilişki yoktur. Nesnel ilkelerin zemini hiçbir kanıta dayalı olmayabilir. Öznel ilkeler ise çok güçlü bir şekilde temellendirilmiş olabilir.
Aklın Ölçüsü: Mantık
Mantık, Aristoteles’in keşfettiği bir şey değil; zaten var olan düşünme biçimlerini sistemleştirdiği bir disiplindir. O, mantığı “alet bilimi” (organon) olarak tanımlar; yani doğru düşünmenin aracıdır. Ancak Aristoteles mantığının belirli sınırları vardır. Klasik mantık, basit önermeler ve kıyaslarla sınırlıdır; sembollerle çalışmaz. Oysa modern mantık, sembolik ve matematiksel araçlarla çok daha karmaşık yapıları analiz edebilir. Ayrıca modal kavramlar -zorunluluk, olasılık, imkan gibi- Aristoteles’in sisteminde yeterince yer bulamaz. Bu nedenle Aristo’nun mantığı, başlangıç için güçlü ama kapsam açısından sınırlıdır.
Aristoteles’in “insan doğası gereği bilmek ister” sözü kulağa romantik gelir, ama asıl mesele bilmenin nasıl olacağıdır. Bilgi, ham bir istekle değil, işlenmiş düşünceyle mümkündür. Mantığın da mahiyeti buradadır. Aklın kendi üzerine katlanmasıdır mantık; düşünmeyi düşünmenin aracı.
Sanıldığı gibi sadece felsefecilerin oyuncağı değildir. Matematikçiler teoremler kurarken, hukukçular delilleri tartarken, fizikçiler hipotezleri test ederken hep mantık yürütürler. Hatta gündelik bir çarşı-pazar tartışmasında dahi sezgisel mantık kullanırız. Sorun şu: mantığı herkes kullanır ama çoğu kişi ne yaptığını bilmez. Tıpkı, okuma-yazma bilmeyen bir teyzenin yine de kendi dilini doğru bir şekilde kullanabilmesi gibi. Dil kurallarını bilmez, ancak yine de dil kurallarına uygun bir şekilde konuşur. Mantık da böyledir.
Mantık, doğru düşünmenin grameridir. Nasıl ki bir dilin kuralları o dilin doğru kullanılmasını sağlıyorsa, mantık da düşüncenin doğruluğu ve tutarlılığını denetler. İnsanlar dil bilgisi kurallarını bilmeden de konuşabilir; aynı şekilde mantık eğitimi almadan da doğru ve tutarlı düşünebilirler. Ancak hem dil bilgisi hem de mantık kuralları, zaten yapılan doğru uygulamaların sistemli şekilde kayda geçirilmiş halidir.
Bu yönüyle mantık, sadece düşüncenin kurallarını değil, aynı zamanda düşüncenin nesnel zeminini sunar. Bu yüzden İmam Gazali, “Mantık bilmeyenin ilmine güvenilmez” demiştir. Allah (c.c), Mutaffifîn 1’de “Eksik ölçüp tartanların vay haline!” buyurmuştur. Çünkü ölçü, Allah’ın sünnetidir aynı zamanda: “Biz her şeyi bir ölçü ile yarattık” (Kamer-49). Bu yüzden aklın grameri/ölçüsü olan mantık ilmi, fıkıh ve hadis usulünde bir araç olarak kullanılmış, klasik İslam geleneğinde medreselerde ayrı bir ders olarak okutulmuştur. Çünkü mantık, vahyin anlaşılmasında da kullanılan ilahi düzenin bir yansımasıdır.
Allah’ın yarattığı ölçülerden biri de aklın ölçüsüdür; mantık işte bu ölçünün dilidir. Enikonu başvurulacak en kapsamlı ölçüdür; çünkü ölçülerin ölçüsüdür. Zira düşünce üzerine düşüncedir, ölçüleri ölçmektir. Ölçünün zıttı kaostur. Mantıksız akla kaos hakim olur. Halk arasında “cinnet” olarak adlandırılan bu duruma psikolojide “psikotik atak” denir. Kişinin gerçeklikten kopuşunu imleyen bir terim. Hareketler kaotiktir (hiçbir mantığa dayanmaz) ve bireyin suç işleme oranı yüksektir. Aklın kaosunun bir başka kötülüğü ise hiçbir mantıkla açıklanamayan sapkın ideolojilerin savunucusu konumuna düşmektir. Bu sürece tamamen duygular (nefs) hakimdir, mantığın orada işi yoktur, kişi daima uçlarda dolaşır, ölçü nedir bilmez. Oran, orantı, denge ve düzen hep ölçü kavramına dayanır. Uçlarda değil, ortada. Vasat ümmet tabiri, bu bakımdan ölçüye, dolayısıyla mantığa davettir. Bu davete icabet etmek ümidiyle, vesselam.