Bismillah…
“Allah’a çağıran, dine ve dünyaya yararlı iş yapan ve “Ben Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kim vardır?” (Fussilet-33)
Davet, tüm peygamberlerin gönderilmesinin temel amacıdır.
“Ey peygamber! Seni tanık, müjdeci, uyarıcı, izniyle Allah’a davet eden ve etrafını aydınlatan bir ışık olarak gönderdik.” (Ahzab-45,46)
“Andolsun ki biz her ümmete, “Allah’a kulluk edin, sahte tanrılardan uzak durun” diyen bir elçi gönderdik.” (Nahl-36)
Peygamberler, bu dünyaya “Allah’ın birliğine” davet etmek için gönderilmiş ve gece gündüz demeden çalışarak gayret etmişlerdir.
Hz. Nuh’un, Allah’a yakarışında ifade ettiği gibi: “Nûh, ‘Rabbim’ dedi, ‘Doğrusu ben kavmimi gece gündüz hakka çağırdım.’ (Nuh-5)
Peygamber efendimizden önceki tüm peygamberler sadece kendi kavimlerine gönderilmişti, fakat peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v) diğer peygamberlerden farklı olarak tüm insanlığa gönderilmiştir. Onun davası kıyamet gününe kadar sürecektir. Bundan ötürü peygamber efendimizin vefatından sonra davet işi, tümüyle Müslümanlara kaldı. Her Müslüman İslam’a davet etmekle sorumludur. Ümmet olarak en hayırlı ümmet oluşumuzun sırrı; davetçi olma özelliğimizdendir.
“Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emredersiniz, kötülükten alıkoyarsınız ve Allah’a inanırsınız.” (Ali İmran-110)
Davet toplu kurtuluş reçetesidir.
Numan ibni Beşir’den rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın çizdiği sınırları koruyan ve korumayan kimse, gemideki şu topluluğa benzer. Bu topluluk gemideki yerlerini kura ile belirlerler. Buna göre, bazıları geminin üst katına, bazıları ise, geminin alt katına yerleşirler. Geminin alt katında olanlar, susadıkları zaman üst kattakilere çıkarlar. Derken kendi kendilerine “kendi bulunduğumuz kattan bir delik açsak ve üst kattakilere zarar vermesek” derler. Bu durumda, eğer üst kattakiler, onları bu istekleriyle baş başa bırakırlarsa, hepsi birlikte batmaya mahkumdur. Eğer onlara engel olurlarsa, hem onlar hem de kendileri kurtulur”. (Buhari)
Davet bu kadar değerli ve kıymetli bir görev ise, davetçi sizce kimdir?
Davetçi: Tüm noksanlıklardan münezzeh olan Allah’ın dininin muhafızı, vahiy kaynaklı hareket eden Hz. Muhammed (s.a.v)’in varisidir.
Davetçi: Etrafını aydınlatmak için yanan bir mum gibidir.
Davetçi: Taşlandıkça meyve veren bir ağaç gibidir.
Davet yolu ise Peygamberlerin yoludur; Peygamber varisi davetçi bu uğurda taşlanabilir, memleketinden olabilir, uykusuz kalabilir, yalnız kalabilir, işkence ve eziyetlere uğrayabilir.
Davetçinin hedefi: Allah’ı razı etmektir, hikmetle Allah’ın dinine davet etmektir. Kimin icabet edip, etmeyeceği onu ilgilendirmez zira davetçi bilirki hidayet Allah’ın elindedir. .
Davetçinin duası: Allah’ım ben mağlubum, sen yardım et.
Davetin varoluşu ve kıyamet gününe kadar sürmesi bu dinin en büyük mucizesidir. Bu davayı insanlara ulaştıracak kimselerde, insanların en kıymetlisi, Allah’ın kendilerine hayır dilediği kimselerdir.
Allah’u Teala nasıl ki, tüm peygamberleri insanlar arasından özel bir şekilde seçmiş ise, aynı zaman da bu davayı peygamber efendimizden sonra yürüten şahsiyetlerde, Allah’ın seçilmiş kullarıdırlar.
İşte tüm bu sebeplerden olsa gerek ki, davetçi insan bazı özelliklere sahip bir kişilik olmalıdır, bu özellikler:
İlim: Davetçi davet ettiği dini ve inancı çok iyi bilmelidir ki ilerlediği yolda zamanla tereddüt yaşamasın. Çünkü ilim, ayakların yere sağlam basması demektir. Cahil bir kimseden davetçi olamaz. Çünkü cahil bir kimse aydınlığı tarif edemez, önünü görmeyen kimse yol gösteremez. Bundan dolayıdır ki tüm peygamberlerde bulunması gerek beş sıfattan biri ilimdir.
Sağlam bir iman: İman, çağırdığın inanca kesin bir bağlılıktır. Kişi, eğer davet ettiği inanca imanı tam değilse, davet yolunda sarsılır ve o inancı kaybeder. Hasan Hudeybi’nin ifadesiyle: “İslam devletini gönlünüzde kurun ki topraklarınızda kaim olsun.” Sağlam bir iman ise, ilim, tefekkür ve bildiklerinizle amel etmenizle gerçekleşir.
Hikmet: Davet yolunun olmazsa olmazlarında biri olan hikmet, müminin yitiğidir. Allah’u Teala peygamber efendimiz hitaben şöyle buyuruyor: “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et; onlarla en güzel yöntemle tartış. Kuşkusuz senin rabbin, yolundan sapanların kim olduğunu en iyi bilendir; O, doğru yolda bulunanları da çok iyi bilir”. (Nahl-125)
Amel: Bir davetçinin en belirgin özelliği; bildiğiyle amel etmesidir. Eğer davet ettiğimizle biz amel etmiyorsak, bize davetçi değil postacı denir. İslam’ın davetçisi ilk başta o davetle hayat bulmuş kişidir. Onun için İmam Hasan el-Benna davetçiler hitaben şöyle der: “Kendini ıslah et, başkasını davet et”. Kendini ıslah etmemiş kişi, başkasının ıslah edemez.
Davet, bir insanın hidayetine vesile olmaktır.
Davet, bu dünya da sayısız kızıl deve sahibi olmaktır.
Davet, Allah’ın yolunda, mal, mülk, can ve kanla fedakârlık yapmaktır.
Davet, peygamberin kutsal görevini üstlenmektir.
Davet, bu dünyada ümmetten bir topluluğun üstlenmesi gereken bir ibadettir. Bu ibadeti yerine getirirken davetçi, niyetini kontrol etmelidir. Niyeti Allah rızası olmalı ve söyledikleriyle ilkin kendisinin amel etmesi gerekir.
Ebû Zeyd Üsâme İbni Zeyd İbni Hârise radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ i şöyle buyururken işittim: “Kıyamet günü bir adam getirilir ve cehennem ateşine atılır. Bağırsakları karnından dışarı çıkar ve onlarla birlikte değirmen döndüren merkeb gibi döner durur. Cehennem halkı onun yanına toplanırlar ve derler ki:
– Ey filân! Sana ne oldu? Sen iyiliği emredip kötülükten nehyetmez miydin? O kişi de:
– Evet, iyiliği emrederdim, fakat kendim yapmazdım, münkerden nehyederdim, fakat kendim yapardım, der.” (Buhari-Muslim). İlmi ile amel eden ve sahip olduğu ilimle başkalarının hidayetine vesile olan salih kullardan olma duasıyla..
Söz&Kalem Dergisi / Ahmet Karaduman