Söz&Kalem Dergisi - Yusuf Yetiş
Gazze'den tüm Müslümanların üstüne atılmış ölü toprağı ruhumuzu kurutmuşken, gündemimiz törpülenmişken afaki şeylerle, gördüğümüz insanlık ayıbı görsellere bağışıklık kazanmışken, gözlerimiz ve kabzetmişse de hayatımızı atıl olmak, yine de bir nebze su yürütüyor çorak dalımıza, kurumuş yaprağımıza Şehr-i Ramazan.
Aç kalma endişesi sofralarımızın kaygısını daha şimdiden alışveriş evhamına dönüştürmüşken, hatırlatayım nefsime; Gazze'de yiyecek içecek orucu değil, ölüm orucu tutuyor kardeşlerimiz.
Birikmiş ufak göletlerde açılacak kim bilir bazı oruçlar, hatırlatayım; en ufak bahaneyle oruç tutmasam mı diye icazet arayan nefsime…
Bomba benim evime mi isabet edecek, yoksa komşumun evi mi harap olacak tedirginliğiyle icbari bir orucun akşamını bir ihtimal birkaç parça ekmek bulma ümidiyle bin endişeyle bekleyenlerin aksine, sıcak sobanın önünde uyuyarak mı geçireceğim orucu, diye soruyorum nefsime.
İnanmışlığı ve cehdi oruç ibadetinden daha efdal olan Filistinli kardeşim ölümle her gün karşılaşırken, acaba ölüm fikrinden kaçarak anlık hazlarla nefsimi hangi ideoloji bezirganlarının elinde oyuncak edeceğim. Ağzım ibadetle kapanmış, gözlerim medyanın laçkalaşmış seyrine feda olmuşken.
Bir taraftan envai çeşit sofralar kurulacak, öte yandan cenazeler oruçlu ağızlarla kaldırılacak. Kalbi sıkışır insafın, varlığından utanır insan. Yokluk çekmek ister, bombalanmak ister. Bazen ömrün isarına ihtiyaç vardır diye düşünür insan. Yaşamak kimin daha çok hakkı, ya da hak edilen zilletli yaşam aslında imtihan mı?
Bundan alıkoyamadım düşüncelerimi. Geçen sunum yaptım bir yerde, ibadetlerin anlamını sorguluyoruz, bir grup ufku açık genç kardeşimizle. Başladık anlatmaya; İbadet, inanmışlığın göstergesidir, hatta kişinin aidiyet nişanesidir. İdeolojilerin, insanlığı tasnif fetişizmine maruz bıraktığı bir dünyada suhuletle aydınlığın tarafgiriyim ben demenin somut halidir hatta.
Mesela namaz kılmak, Allah'ın unutulmadığını ve ona günlük meşgaleler arasında yer verildiğini ifade eder. Direktir, orta yeridir İslam'ın namaz kılmak.
Sonra zekat vermek, benim olan benim değil, senin rızan için bana verdiğini bölüşüp vefa borcumu ödüyorum demenin adıdır. Toplumdaki ihtiyaç sahipleriyle ekmeğimi senin rızan için bölüşüyorum demenin zımni simgesidir.
Ve Hac…
Vazife-i Kıble'yi eda etmek, dünyevi alternatiflerin yerine dini mübinin intişar ettiği bölgeye senin rızan için gidiyor, yönümü sana, yolumu sana döndürüyorum Allah’ım demektir. Sonra oruç tutmaya geldi sıra. Oruç tutmak ise, nefsi dizginler; bin bir çeşit alternatifleri elin tersiyle itme anlamına gelir. Senin rızan için açın halinden anlıyorum, tokluğun kıymetini senin emrettiğin ilkelerle anlıyorum, demektir. Bunları konuşurken oradan ayrıldı kafam, vurucu bir soruyla: "Gazze'de savaş var, oruç tutmamaları için icazet vardır herhalde değil mi abi?"
Duraksadık. Kafamda kurdum. Oruç, İradî bir cehdle nefsi, nimetlerden sakınma durumuydu. Evet ama sakındırma değildi. Gazze'de ehl-i küfür, ehl-i imandan sakınıyordu, bırakın yiyeceği, yaşamayı sakınıyordu. Kıyas etmekten dahi utandık.
Sahi, biz nasıl atlatacağız bu utancı? Ramazan ayında özlük atfettiğimiz Resul aleyhisselâm karnına taş bağlamıştı. Gazze'de taş üstünde taş kalmadı karna bağlayacak. Biz alternatif oburu olmuş, Allah'a imdat etmekten öteye gitmeyen sosyal platform natıkları olarak ruz-u Ramazan'ı nasıl karşılayacağız, bilemiyorum.
Utançtır imtihanımız ve kölesiyiz, prangalıyız eylemsizliğimizin. Günahımız, Aksa'nın kurtuluşunun bize verilmemesidir. Olanları görmek ve acıyı seyretmek de ızdırabımız. Atıl olmak düşmanımız, zilzurna sloganize olmuşluk da sarhoşluğumuz. Aksa'nın özgürlüğünü alanların kendisi olamıyorsak da taraftarı olmayı nasip eyle Allah'ım. Oruçları kanlarıyla bozulacak kardeşlerimize, cennette iftar sofraları nasip eyle. Bizi de müdahil olamayan müşahedeciliğimizle imtihan etme.