Yusuf Yetiş | Söz&Kalem Dergisi
Dergimizin 10. Yılı…
Bu, davamı seviyorumun içine nal salmaktır. Budandıkça tükenen bir dünyada yeniden filizlenmek için her ay derdim devam ediyor fikrine en güçlü inanışla bir daha bağlanmaktır, yılmadan palazlanmaktır.
Bir derdi bir davası olmalı insanın. Yemek, içmek, uyumak, gülmek, eğlenmek dışında bir derdi, bir ideali olmalı. Metayla kıymet kazanan topluma mana enjekte etmekten vazgeçmemeli. Politika bezirganlarının ve kapitalist postürlerin afyonik yönlendirmelerinin aksine süfli bir çağa başkaldırış ve ziyadesiyle asil ve de diri bir genç omurga pratiği yapabilmelidir. Anlamsızlığın çıkmazında zamanın kıymetinden bihaber, tüketim öznesi olmaktan öte geçemeyen, periyodik sığ hedeflerle hayat motivasyonu elde eden, hazsal dürtülerin öncülüğünde ufak tekliflerle kıskaçta kalmışları dert etmelidir. Onlara bize katılın demeli, amaç ve gayesini de bu meyanda şekillendirmelidir.
Üstat Sezai Karakoç’un “Ben çiçek gibi taşımıyorum göğsümde aşkı. Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum.” İfadesinde izhar edildiği gibi sadra gaye bir davanın içselleştirilmesi davanın ve derdin istikrarını korumak demektir. Yapay ve basit gayelerin, mana duvarını aşamayan hedeflerin volta attığı dünyada -dünyaya fazla- bir amaç taşımak olmalıdır, gayretlerin temel sebebi. Nesli ihya etmek yerine kendine dahi uyuşuk bir nesil oluşturmak isteyenlerin aksine kulaç atmak, din ve medeniyet derdiyle hemhal olmak, bu topraklardan gitmek yerine, bu toprakları yaşanamaz kılanları bu topraklardan kendi memleketlerine göndermek intibahını oluşturmak, gençliğin göğsünün kurşunu olmalıdır.
İstikamet kavramı yıllarca başımızın belası, göğsümüzün aşılmaz dağı olmuştur. Ve maalesef bu bela yüzyılımızda iliklerimize kadar hissedilmiş en büyük öncüllerden biridir. Gençleri ve çocukları önceden planlanmış kalıplara dökmek yahut liberal özgürlük kisvesi altında yozlaştırmak dönemin çark sahipleri için yegâne gaye halini almış, bütün totaliter siyasi rejimlerin hayali kendi ideolojik fikirlerini empoze edebilecekleri ve çıkarlarını sendelemeden elde edebilecekleri bir nesil oluşturmak, böylece sistemi ve dahi hükmü eline almak olmuştur. Uyuşuk bir dimağ, boş bir gönül ve tamamen geçici heveslerin bucağında oluşturulmuş bir yaşam planlaması devranı lehine döndürmek için en uygun yöntemdir. Bu yöntemi kullanarak başarılı olanlar yok mu, var. Fakat aksi istikamette cehdeden ve varlığını İslam’ın varlığına armağan eden zihinler de var. Durdurak bilmeyen enerjiyle istikrarından ödün vermeyen, yangının farkında olan ve yangından mal kaçırırcasına çabalayan, isar duygusunu en yüksek mertebeden özümseyen, kardeşliği kan bağına değil aynı kitaba baş eğmeye bağlayanlar var ve bunlar var oldukça ne tekerlek tümsekte kalır ne de çıkmaz sokaklara tıkınır bu nesil.
Derdini, devrini ve kimliğini bilen, kurtuluşun esasını hükm-ü ilahi’de bulacağını düşünen bir nesil yitirse de takatini, inancına zeval getirmez. Umudu, umudun sahibine olan aşkından alır. Göğsünde soludukça kabaran öfkesi, dava aşkını besler. Bunu kontrol eder ve içsel motivasyonunu inancından alır. Dert budur. İnsanın rastladığı kötü durumları dahi lehine dönüştürerek derdine davasına dayanak bulmasıdır. İhtiraslarının esiri ve hayallerinin oyuncağı olmamak için ‘Cogito ergo rum’la ifade edilen varlığını düşünceden bigane tutmamalıdır. Afaktan enfüse bir yola revan olmalı ve gücünü de güç verenin aşkından almalı.
İşte tamı tamına 10 yıldır bahse konu dertler ve gayretler Söz ve Kalem’in zımni manifestosu olmuştur. Gençliğin harlanan enerjisini, künhünün farkında olmasını, aidiyetini, din-i mubinini, hem yaşadığı dünyayı güzelleştirmesi gerektiğini hem de buradan hiç ayrılmayacakmış gibi yaşamaması gerektiğini, varoluşsal nedenlerini, topluma künhünü unutturmuş dayatıların ofansif kritiğinin gerekliliğini, geldiği yere bigane gençlere, gidecekleri yeri hatırlatma yükümlülüğünü, kardeş coğrafyalarda alenen işlenen insanlık suçlarını, sınır aşırı manipülasyonların farkındalığını, yaratıcının onu yaratma maksadını, tamamen ekonomik kaygılarla değil manevi kaygılarla yaşamanın haysiyetli tavrını ve dahasını tam on yıldır anlatmayı kendine vizyon kabul etmiştir. Dinini, dilini ve kendini muhafaza ve müdafaa etmek isteyen gence hemdert olmuştur. Gönül davasının asil yükünü omuzlamıştır. Sözünü rıza-ı ilahi için sarf etmiş, kaleminden mürekkebi bu gayret uğruna akıtmıştır. Yazarları, konuları, tasarımı, basım sayısı belki değişmiş fakat derdi hep aynı kalmıştır. Bundan sebep Söz ve Kalem sadece bir dergi değildir, bir derdin kisve-i taba bürünmesidir.
Nice yıllar devirme, artık yazma ihtiyacı hissetmeyecek kadar maslahata muhtaç olmama ve nice dertlilerin gönlüne aksiyon hevesi nakşetme niyazıyla…