Söz&Kalem Dergisi - Müzeyyen Sena Titiz
Acizliğin en doruk konumundan bildiriyoruz Rabbim, bu ümmete zarar dokundu ancak niyazımız rahmetin ve kuşatıcı merhametindir.
Kıymetli okur; hani bilirsin ki saatin durması gibi bazen anlam duruyor, bazen kelime, bazen his, bazen de nabız. Doğrusu ne kadar devasa kelimeler kurulsa da böylesi durumlarda kelime donuklaşıyor, sarsılıp etkisini yitiriyor. Anlam yerle yeksan mana talan ve viran elimizin boşluğunda sallanıyor. İşte, bugünlerde anlamın bir sınırı olduğunu idrak ettim. Ne her duygunun yazılabilir ne de her yaşanılanın aktarılabilir olduğunu tüm zerrelerime kadar hissettim. Eminim sen de hissetin, hissediyorsun, hissediyoruz.
Çünkü insan baştan sona haddi belirli yetenekler ile donanmış. Tüm güçlerimiz cüz’i, tıpkı litresi belirli bir su şişesi veya kilosu belli bir kap gibi bizim de üstesinden gelebileceğimiz şeylerin belli bazı sınırları var. Ondan olmalı hayat çoğu zaman istediğimiz rayda gitmiyor keza dileğine yıllar verdiğimiz o hayatın doğru ray olduğundan bile emin olamıyoruz. Zira işler benim ve senin kafana göre değil, zat-ı hakkın iradesine göre şekil alıyor. Vaki olan zelzele ile de yeniden ve mükerreren anladık ki acziyet bizim alın yazımızdır ve mutlak güç yalnızca Allah’ındır.
İşte şimdi sana hoşça kal göçüğünden bahsetmek istiyorum. Canhıraş çığlıklarla zatına iyi bak diyenlerin hikâyesinden. “Sesimi duyan yok mu? “Diye bağıran kâğıt kutu sahiplerinden. Ümit ve korku ile günler geçiren afet şehitlerinden. İmtihan diyarından mükafat diyarına intikal edenlerin heybesinden.
Kimisi yarın ki randevusuna yetişemedi, kimisi de kırdığı annesinden özür dilemeye. Kimisi daha yeni aldığı evin tadını çıkaracaktı, kimisi de akşam üstü gelen kargoyu açacaktı. Bir haftaya düğünü olan da vardı, yirmi günlük bebeği doğan da. Sınava çalışan da vardı, atama bekleyen de. Onlar ki bin bir hedef, hayal ve dua ile yeryüzünde gözlerini kapatıp gökyüzünde sabahlayanlar. Onlardan bazıları sofraya yürür gibi davasında yürürdü, bazıları da Kur’an’ın göğüslerde ezber kalması çabası verirdi. Ve daha nice kimseler ve hikayeleri...
Tüm ülkede hepsinin açtığı pankartta şu yazılıydı; Zaman ertelemek için, dünya hasret gidermek için çok dar. Unutma! İnsanın geçmiş zaman kipi olması an meselesi öyleyse her anın hakkını hakkı ile ver.
Peki avuç avuç umut toplayanların hikâyesine ne demeli? Bir ses, bir nefes, bir ısı beklentisinde olan yüreklerin ızdırabına. Acı çekmek temalı; beklemek, düşünmek, dua etmek içerikli ümit ve korkunun mesajına. Hz. Hacer annemiz gibi çaresizce enkaz etrafında dört dönen kalp yangınına. Tabir caizse nabzı atan ölülerin yaşantısına. Keşkelerin çok, yakarışların fazla, gözyaşların eksik olmadığı bir tür geçmeyen zamanda tıkalı kalanların figanına. Var gücüyle “sesimizi duyan yok mu?” diye nida edenlerin çağrısına.
Kimi ciğer paresini arıyordu belki, kimi ebeveynlerini. Kimi bir iz bulununca umutlanıyor, kimi de aldığı haber ile bayılıyordu. Kim bilir belki anne çocuğu için, oğluma sağ salim kavuşursam onun dilediği yemeği yapacağım diye söylenmiş, kimi de yakın zamanda şunu istemişti onu alacağım demiştir. Ya da evladın biri annemi bulursam ona asla artık of demeyeceğim diye içinde ahitleşmiş olabilir. Belki bir baba kızının etrafa saçılan kitaplarını toplamış, o kitaplarını çok severdi görmezse çok üzülür diyerek son bir ümitle kızını mutlu etme gayreti vermiştir. Ya da dün nöbette olan karısına kızan adam eşimi görürsem ondan özür dileyerek kendimi affettireceğim diyerek iç aleminde bir pişmanlık geçirmiştir. Veyahut yıllardır yolda kardeşini görünce yolunu değiştiren abi gözyaşları ile kardeşimi bulayım Rabbim vallahi başka bir şey istemiyorum diye niyazda bulunmuştur. Bazısı da belki Allah’ım hocamızı bize bağışla o bizim hidayetimize vesile oldu diye yalvarmışlardır Mevla’ya. Bilemeyiz. Kim bilir daha nice kimseler ve hikayeleri...
Kalanların duyguları seyir günlüğüne şunları kaydediyordu: Sevgili günlük bugün gerçek kimlik aynasından kendime bakma fırsatım oldu. Baktım ki, övündüğüm güzellik, iftihar ettiğim makam, hava attığım mal ve mülk, ömrümü verdiğim evlatlarım, yakınlarım kimse aynada görünmüyor. Neden biliyor musun? Çünkü ben bende emanet duran her şeyi sahiplenmişim, halbuki yegâne tasarruf sahibinindi.
Canım okur şimdi de seninle sığ ve yalınkat olan dünyanın cenderesini konuşalım. İçi iki Z (zina, zulüm) ile dolan yeryüzünün üçüncü Z (zelzele) ile içini boşaltma hadisesini. Saatleri durduran, her bir şeyi toz duman haline getiren altmış saniyenin bitmez sancısını. İhtirasla koştuğumuz her ne varsa hepsinin anlamsız geldiği hakikat vaktini. Tamamlanmayan cümlelerin, yarım hikayelerin, köşeye sıkışmış duyguların merkezini. Acizliğin zirvesini, Azrail’in misafirliğini, korkunun vehmini, umudun depreşmesini. İmkânı, imtihanı, varlığı, yokluğu, boşluğu ve ölümü...
Sence de arzın bu denli çatlaması, göğün üstünde belirlenen ışık yerden yükselen o korkunç ses manen kuvvetli bir hıçkırık ile “sesimizi duyan var mı?” diye tüm insanlığa haykırıyor olmasın sakın. Veyahut uyan insanoğlu gafletten uyan diye bir nağme tutturmuş olmasın? Ya da ölümün olduğu yerde tek hakikat ölmeden önce ölmek temalı bir resim çizmiş olmasın? Belki de “İnsanlardan korkmayın benden korkun.” ² Emriyle ferman buyuran azimü'ş-şanı hatırlatma eylemidir. Olabilir ki; “Sonra dönüşünüz yalnızca banadır” ³ ihtarıdır. Ve daha birçok hikmet, uyarı ve ikaz haykırışları...
Olayları değerlendirip ve yaşanılanlardan bir hâsıla, bir öz çıkarabilen hal okur şöyle diyordu: Hayatımızın eksi ve artı kutupları var, eksiği tamamlama artıyı fazlalaştırma gayreti vermeliyiz. Güzel yaşadıysak sanat eseri bir iz bırakmışızdır, ot gibi yaşamışsak yok gibi sayılmışızdır. Kendimize şunları söylemekte yarar var: Stop bre nefsim! Sakinleş ve şefkat tokatının anlamını ara. Korku ve ümit içinde (Beynel havf ve’r-rec a) yaşa. İmanının zinde kalmasını istiyorsan yaşadığın korkuyu, sevdiklerine zaman ayırmayı en önemlisi aynı safın duygularını asla ama asla unutma! Hatırla ki erteleyenler helak oldu, etme!...
Aziz okur, ne getireceği belli olmayan bir seyri sefer içinde hak helalliği talep eder, el emin olana emanet kalmanı niyaz ederim. Baki muhabbetle...
¹(Zilzâl 2)
²(Mâide 44)
³(Lokman 15)