Bu yazımızda ırkçılığa farklı bir yönden bakarak aslında ırkçılığın sadece renk, dil, din, ırk ile alakalı olmadığını, dünyayı kasıp kavuran o doyumsuzluk zehrinin, nasıl da bal şerbeti gibi sunulduğuna değineceğiz.
Notlarıma başlamadan önce dünya üzerindeki açlık istatistiklerine yer vermek istiyorum. Herkesi besleyecek kadar yiyecek ürettiğimiz bir dünyada 821 milyon insan, yani her dokuz kişiden biri, her gece aç karnına yatmaya devam ediyor. Açlık ve yetersiz beslenmeyi ortadan kaldırmak zamanımızın en büyük zorluklarından biridir. Yiyeceklerin yetersiz sonuçlarının, acıya ve kötü sağlığa neden olmasının yanı sıra, eğitim ve istihdam gibi diğer birçok gelişme alanında da ilerlemeyi yavaşlatmaktadır.
Dünya açlığı azaltmada büyük ilerleme kaydetti mi bilmiyorum ama dünya nüfusunda 1.9 milyar artışa rağmen 1990-1992 yıllarına göre 216 milyon daha az aç insan var. Ancak hala gidilecek uzun bir yol var ve tek başına çalışırsa hiç kimse “Sıfır Açlık” elde edemez. 2030'a kadar açlıktan uzak bir dünya görmek istiyorsak, hükümetler, vatandaşlar, sivil toplum örgütleri ve özel sektör yatırım yapmak, yenilik yapmak ve kalıcı çözümler üretmek için işbirliği yapmalıdır.
Birleşmiş Milletler raporuna göre, yetersiz beslenme özellikle iklim değişikliği ve savaşlar nedeniyle 2015 yılından bu yana sürekli bir artış yaşanıyor. İki yıl önce açlık çekenlerin sayısı 811 milyondu. BM Dünya Gıda Programı (WFP) Başkanı David Beasley, "2030'a kadar sıfır açlık hedefimize ulaşamayacağız" dedi. Raporda, açlığın önlenebilmesi için ekonomik ve siyasi önlemler alınması, sağlık hizmeti ve eğitim gibi zaruri kamu hizmetlerinde kesintiye gidilmemesi gerektiği belirtildi. Açlık oranının en yüksek olduğu yer Afrika. Kıta genelinde her beş kişiden biri, Doğu Afrika'da ise her üç kişiden biri aç. Afrika nüfusunun yüzde 20'si, Asya nüfusunun da yüzde 12'den fazlası aç, Latin Amerika ve Karayipler'de oran yüzde 7'nin altında gözüküyor.
Açlık, özellikle ihracat ürünlerine bağımlı orta gelirli ve ekonomik büyümenin gerilediği ülkelerde artıyor. Her kıtada kadınlar erkeklerden daha çok açlık çekiyor. Kadın erkek açlığı oranı arasındaki farkın en büyük olduğu yer Latin Amerika. 2012'den bu yana düşük doğum ağırlığı oranının azaltılmasında ilerleme sağlanamadı, bu bebeklerin ölüm veya bedensel olarak az gelişme riskini artırıyor. İyi beslenemeyen anneler haliyle bağışıklık sistemi zayıf çocuklar dünyaya getiriyor. Bazıları ise daha gözlerini dünyaya açamadan vefat ediyor. Dünya genelinde yaklaşık 149 milyon çocuk açlıkla bağlantılı gelişim sorunları yaşıyor. Beş yaşın altında hayatını kaybeden çocukların yarısı açlık nedeniyle vefat ediyor. BM'ye göre her yıl yaklaşık 6 milyon çocuk, yani günde 16 bin 500 çocuk yetersiz beslenme veya açlık sebebiyle hayatını kaybediyor. Aynı rapora göre gelişmekte olan ülkelerde yaşayan her 4 çocuktan 1'i yetersiz kiloya sahip. Bu durum ise sadece sorunun başlangıcı. Yetersiz beslenme nedeniyle ölmeyen çocukların önemli bir kısmı da gelişim bozukluğu, vücut ve beyin gelişimlerinin eksik olması gibi temel sorunlarla mücadele ediyor.
İnsanlık her yıl dünya nüfusunun tamamını besleyecek kadar gıda üretiyor ancak ne yazık ki üretilen bu ürünlerin üçte biri yani 1,3 milyar ton gıda finansal, teknik sınırlar ve gıda önlemlerinin alınmaması nedeniyle yok oluyor.
Tüberküloz, AİDS ve sıtma nedeniyle ölen insanların toplamından daha fazla insan açlık sebebiyle ölüyor. Dünya Gıda Programı'nın yaptığı çalışmalara göre dünyada açlık çeken bir çocuğun günlük ortalama gıda masrafı sadece 65 kuruş. Yalnızca 130 liraya bir çocuğun bütün bir okul yılı boyunca beslenmesini sağlamak mümkün. Fakir aileler çoğunlukla çocuklarını para kazanıp gıda almasını için çalışmaya göndermekle okula göndermek arasında bir seçim yapmak zorunda kalıyorlar. Devletlerin okullarda gıda yardımı yapması, milyonlarca insanın sağlıklı eğitim alması için de bu yüzden önemli bir zorunluluk.
Acaba ırkçılık ile gıda ırkçılığı arasında bir fark var mıdır? Sistemler bunun bitmesini istiyor mu? Zenginler ile yoksullar arasındaki uçurum, siyah-beyaz, doğu-batı ırkçılığını daha da tetikliyor mu? Her ne kadar bağımsız gibi gözükse de aslında her biri birbirine bağlı ve bağımlı. Çünkü yoksulluk içinde yaşayan insanların ülkelerine, rengine, inançlarına baktığımızda tabi tutuldukları baskılar aynı. Debdebe ve şaşa içinde yaşayan göbekli obez zenginler, her gece aç yatmak zorunda kalan yoksulları sistemik bir gıda ırkçılığına maruz bırakıyorlar. Paylaşma duygusu olmayan, hatta yoksulun elinde olmayanı da almaya kalkışan bu zavallılar dünyayı daha yaşanmaz hale getiriyorlar. Tüm suçu zenginlerin üstüne atmak istemiyorum. Çünkü biz, normal şartlarda hayatımızı idame ettiğimiz orta sınıf insanlar dahi israfın birer hizmetkârı haline geldik.
Uzun zaman önce denk geldiğim ve mıh gibi aklıma çakılan bu sözü yeniden sizinle paylaşmak istiyorum. “Kapitalizmin modern mabetlerinde ihlasla yapılan ibadetin adıdır alışveriş çılgınlığı.” Belirsiz bir çılgınlık var üzerimizde, bize ait olmayanı almak, fikrimizin bedenlerine ait olmayanı almak ve şuursuzca tüketmek. Kullan at hayatlar yaşayarak eşyayı kullanılamaz bir hale getirdik. İşte aslında bunu yaparak sistemik bir gıda ırkçılığını başlatmış oluyoruz. Zenginlerin yoksullara karşı başlatmış olduğu gıda ırkçılığı, daha fazla israfa, daha fazla yoksulluğa, haliyle aradaki bu bağın kopup daha fazla ayrılığa sebep olduğu aşikârdır. Buradaki zenginlerden kastımız bireyler, STK’lar, uluslararası organizasyonlar, hükümet veya devletlerdir.
Temel sorun, dünyadaki birçok insanın hala yeterli miktarda yiyecek satın almak, veya besleyici yiyeceklere erişmek için yeterli gelire sahip olmamasıdır. Bu bir “gıda güvenliği” unsurudur. Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) gıda güvenliğinin dört boyutunu tanımlar ve gıda güvenliği için hepsinin aynı anda yerine getirilmesi gerektiğini savunur. Dört boyut şunlardır:
1) Gıdaların fiziksel olarak bulunabilirliği,
2) Gıdaya ekonomik ve fiziksel erişim,
3) Gıdaların kullanımı ve
4) Bu diğer boyutların zaman içindeki istikrarı.
Aslında yoksulluk, açlığın ana sebebidir. Yoksulluğun nedenleri arasında kaynak yetersizliği, dünyada ve belirli ülkelerde eşit olmayan gelir dağılımı, çatışma ve açlığın kendisi sayılabilir. Küresel yoksullukla ilgili en son kapsamlı verilerin toplandığı 2013 itibariyle, yaklaşık 767 milyon kişi, kişi başına günlük 1,90 $’ın altında uluslararası yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Bununla birlikte, küresel olarak aşırı yoksulluk içinde yaşayan insan sayısı azalmakla birlikte, Sahra altı Afrika gibi düşük orta gelirli bölgelerde, sayı aslında artmaktadır. Zayıf sağlık, küçük vücut büyüklüğü, düşük enerji seviyeleri ve zihinsel işlevlerde azalmaya neden olarak, açlık insanların çalışma ve öğrenme yeteneğini azaltarak daha fazla yoksulluğa yol açarak daha fazla açlığa yol açabilir.
Fikir Ayrılığı: Dünyadaki 815 milyon aç insanın yarısından fazlası (489 milyon) çatışmadan etkilenen ülkelerde yaşıyor. Devlet dışı ve devlet temelli şiddetten, tek taraflı şiddete kadar, iç ya da uluslararası yerinden edilmeyle sonuçlanan çatışmaların bazıları Suriye, Yemen, Somali, Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Myanmar'da meydana geldi. Dünya. Ayrıca, FAO tarafından karmaşık, uzun süreli çatışmada ülkeler olarak listelenen 19 ülkenin çoğu Afrika'da bulunmaktadır.
Siyasi Dengesizlik: Politik istikrarsızlıkla karşı karşıya kalan ülkelerde ekonominin düşüşü, ülkenin para biriminin değerini düşürerek daha yüksek gıda fiyatları ve satın alınabilecek daha az besleyici gıdaya yol açar. Azalan ekonomide iş kaybı, gelir de düştükçe insanların yiyecekleri karşılama yeteneğini de etkilemektedir.
Gıda ve Tarım Politikası: Düşük orta gelirli ülkelerde tarım için daha verimli teknolojilerin benimsenmemesi, üst gelirli ülkelerle karşılaştırıldığında üretilen mahsul miktarında büyük farklılıklara neden olmaktadır
İklim Değişikliği: Geçtiğimiz 30 yıl boyunca doğal afetler giderek yaygınlaşmaktadır. Diğer uçta, kasırga ve siklon mevsimleri Karayipler ve Asya'daki ülkelerde geçim kaynaklarına, tarımsal üretime ve yerel pazar fiyatlarına zarar veren daha güçlü fırtınalar üretti. Tarım bölgelerinde, kuraklık ekonomik, gıda üretimi ve siyasi istikrar krizlerini tetiklemiştir. İklim değişikliğinin ekolojik etkileri, özellikle sıcak nemli ortamlarda gelişen vektörlere (sivrisinek ve pire gibi) sahip hastalıkların daha büyük ölçekte ortaya çıkmasını etkileyebilir. Bu vektörlerin neden olduğu hastalık, yetersiz beslenme döngüsünü uzatabilir.
Kapitalizmin oluşturduğu açlık kasırgaları iklim değişikliklerinin oluşturduğu fırtınalardan çok daha güçlüdür. Yine kapitalizmin oluşturduğu fikir ayrılıkları, siyasi dengesizlikler ve diğer politikalar, açlığın, sistemik gıda ırkçılığının meşrulaştırılmaya çalışılması için bir neden olamaz. Bu ırkçılık bitirilmek istenmiyor. Çünkü bu bitirilse zenginler yerlerinden ve yurtlarından olacaklardır.
Şu dünyanın ihtiyacı olan tek şey adalettir. Adalet tahsis edildi mi dünya üzerindeki tüm kötülükler ortadan kalkacaktır. Sorgulamayı, minimalist yaşamayı, alternatifler oluşturmayı, adil ve etik olmayı benimsemeyi öğrenmemiz ve öğretmemiz gerekiyor. Ve yürüdüğümüz yolda bizlere mihenk taşı olacak şu satırlarla yazımızı sonlandırıyoruz. Satın aldığımız her ürünle, yaptığımız her eylemle, kurduğumuz her cümleyle yaşamak istediğimiz dünyanın temellerini atıyoruz, bunun farkına vardığımızda dünyayı daha güzel bir yer haline getireceğiz…
Söz&Kalem - Muhammed Zeki Aygur
Yukarıda geçen istatistikler, Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler, Gıda ve Tarım Örgütü, Açlık Örgütleri araştırmalarından derlenmiştir.