Söz&Kalem-Ahmet Karaduman
“Eğitim” kelimesinin kökeni hakkında farklı görüşler vardır. Bir görüş, kelimenin “eğmek” fiilinden türediğini, yani insanı şekillendirme anlamını taşıdığını söyler. Diğer bir görüş ise “eğitmek” fiilinden geldiğini ifade eder. Her iki anlamıyla da eğitim, insanı şekillendirme, yoğurma ve olgunlaştırma sürecidir.
Bu yönüyle eğitim, yalnızca bilgi aktarmak değil, insanı bütün yönleriyle inşa etme eylemidir. Bu eylem, uzun soluklu bir süreçtir ve insan ömrünün büyük bir bölümünü kapsar. Hatta, insan için eğitim hayatının her anına yayılır. Bu nedenle “beşikten mezara kadar eğitim” ifadesi, bu sürecin kesintisizliğini en güzel şekilde anlatır. İnsan, anne rahmine düştüğü andan itibaren öğrenmeye başlar ve bu süreç mezara kadar devam eder.
Arapçada eğitim kavramı “ta’lim” ve “terbiye” kelimeleriyle ifade edilir. Bu iki kelimenin birlikte kullanılması, anlam derinliğini artırır. Çünkü hiçbir ta’lim, terbiyeden; yani edepten yoksun olmamalıdır. Tahsil edilen ilim ister şer‘î ister fenni olsun, talep eden kişi mutlaka bir terbiye süzgecinden geçmelidir. Alak Sûresi’nin ilk ayetinde geçen “Yaratan Rabbinin adıyla oku” emri, ta’lim ile terbiyeyi aynı potada birleştiren ilahi bir yönlendirmedir. Zira ilim, ancak terbiye ehlinin elinde topluma fayda sağlayacak bir ışığa dönüşür.
Tahsil ve terbiye, öğrencinin yolculuğunda olmazsa olmaz iki azıktır. Nitekim İslam uleması, ilim ile terbiye arasındaki bu sıkı bağı ifade ederken “İlmin ekmekteki tuz, terbiyen ise hamur olsun” benzetmesini yapmıştır. Eğitim, tarih boyunca bu iki kanatla var olmuş; sadece bilgiyle değil, edep ve ahlakla kemale ermiştir.
Her ne kadar eğitim, “beşikten mezara” kadar sürse de, insan hayatında salt öğrenci olduğu dönemler ayrı bir önem taşır. Bu dönem, ilme en yoğun şekilde vakit ayrılması gereken zamandır. İnsanın bu süreçte ortaya koyduğu gayret, sonraki hayatındaki ilmî üretkenliğin temelini oluşturur. İslam tarihinde Müslümanlara hizmet eden bütün büyük âlimler, öğrencilik yıllarında üstün bir çalışma azmi göstermiştir. Mesela İmam Nevevî, kendi öğrencilik yıllarından bahsederken “İki yıl boyunca yan tarafıma uzanıp uyumadım” demiştir. Günlük on iki ders aldığını ifade eden Nevevî, yalnızca altı yıllık yoğun bir tahsil sürecinin ardından İslami ilimlerin büyük çoğunluğunda kalıcı eserler vermiştir.
Eğitim, yani ilim tahsili, hayatın en kıymetli evrelerinden biridir. Bu sürecin bereketli ve verimli geçmesi için belli başlı şartlar vardır: Yeterli zaman ayırmak, kavrayışlı bir zekâya sahip olmak, iyi bir hocadan ders almak ve gayreti elden bırakmamak. Bu şartları yerine getiren kimsenin ilim yolculuğu meyvesini verir.
İlim talebi, boş vakitleri dolduran bir uğraş değil; bilakis günün kendisiyle doldurulduğu en ciddi meşguliyettir. İşte âlimle sadece okumuş kişi arasındaki fark burada ortaya çıkar. İlim tahsiliyle yoğrulmuş bir ömür, bilgiyle temas etmiş ama onu hayatına geçirmemiş bir ömürle bir tutulamaz. Nitekim Kur’an, “Allah’tan hakkıyla ancak âlimler korkar” diye buyurur. Âlim; ömrünü ilimle donatmış, onu tatbik etmiş ve hem kendine hem topluma fayda sağlamış kimsedir.
İlim, insanın bu dünyadaki meşalesidir. Kimi insanların ilmi yalnızca kendi yollarını aydınlatır; kimilerinin ilmi ise hem kendi yolunu hem de başkalarının yolunu aydınlatır. Bu sebeple ilim, hem nurdur hem de yol gösterici bir ışıktır.
Ey Allah’ım bize ilmin gerçek talibi olmayı nasip et.