Bilgi, İslâmî terminolojide el-ilm ve el-ma‘rife terimleriyle ifade edilmekte olup bilen (özne) ile bilinen (nesne) arasındaki ilişki yahut bilme eyleminin belli bir ifade şekline bürünmüş sonucu olarak anlaşılmaktadır.
Kur’an bilgi kaynağını ise vahyi öncelemekle beraber; duyular, akıl ve bunun ötesinde kalbî sezgi olarak tesbit ettiği görülmektedir. Kur’an’da yer yer göz, kulak ve kalbin birlikte anılmasının yanında kalbin akledici fonksiyonunun da vurgulanması dikkat çekicidir
Kur’ân-ı Kerîm’e bilginin değeri açısından bakıldığında “bilgide kesinlik” mefhumunun öne çıktığı görülür. Bunlar; İlme’l-yakīn (kesin zihnî bilgi), ayne’l-yakīn (kesin, açık seçik gözlem) ve hakka’l-yakīn (kesin tecrübe, bilginin yaşanarak tahakkuku) olarak karşımıza çıkar.
Düşünme, sözcüğü Arapça’da nazar, tefekkür, tedebbür, i‘tibâr ve taakkul (akl) anlamlarına gelmektedir. Asıl anlamı “gözle bakmak” olan nazar, “kalp gözüyle bakmak, düşünmek” mânasında kullanıldığı gibi “bir şey hakkında tefekküre dalmak, nazarî araştırmalarda bulunmak” anlamına da gelir. Fikr kökünden türeyen tefekkür de aynı anlamdadır. Buna göre nazar ve tefekkür “bir işin âkıbeti konusunda düşünmek”, tedebbür ise “bir işin sonucunu başından hesap etmek” anlamına gelir.
Hikmet, klasik sözlüklerde bu kelimenin (çoğulu hikem) “yargıda bulunmak” anlamındaki hükm masdarından isim olduğu belirtilir. Ayrıca “engellemek, alıkoymak, gemlemek; sağlam olmak” mânalarına gelen ihkâm masdarlarıyla anlam ilişkisi kurulur.
Kur’ân-ı Kerîm’de hikmet, on yerde kitap kelimesiyle geçmekte olup toplam yirmi yerde geçmektedir.
Zemahşerî, Allah’ın dilediğine büyük bir hayır olarak verdiği hikmeti (el-Bakara 2/269) “ilim ve amel uygunluğu” şeklinde yorumlamıştır. Ona göre âyetin devamından da anlaşılacağı üzere Allah’ın katında hakîm; ilmiyle amel eden âlimdir.
Mârifet, sözlükte masdar olarak “bilmek, tanımak, ikrar etmek”, anlamlarına gelir. İsim olarak “bilgi” anlamına gelen ma‘rifet (irfân) sözcüğü, ilimle eş anlamlı gibi kullanılmakla birlikte aralarında bazı farklar vardır. İlim tümel ve genel nitelikteki bilgileri, mârifet tikel, özel ve ayrıntılı bilgileri ifade eder. İlmin karşıtı cehil, mârifetin karşıtı inkârdır. Bu sebeple ilim kelimesi her zaman mârifetin yerini tutamaz.
Kelâm, sözlükte “maddî ve mânevî açıdan etkilemek, yaralamak” anlamındaki kelm kökünden gelmektedir. Masdar ismi olan kelâm ise “konuşma, söz söyleme ve sözlü etkiyi algılama” mânalarına gelir. “Konuşma melekesinden yoksun bulunmaya aykırı durum ve zihinde bulunan anlamın dille ifade edilmesi” diye tanımlanan kelâm; örfte ağızdan çıkan anlaşılır sese verilen addır. Dinî bir terim olarak da “Allah’ın konuşma yetkinliğine sahip bir varlık olduğunu bildiren sıfatı” diye tanımlanabilir.
Söz&Kalem - Ahmet Şimşek