Şehir, Farsça şehr kelimesi çalışma yaşındaki nüfusunun çoğunluğu ticaret, sanayi ve yönetim gibi işlerle uğraşan büyük yerleşim merkezlerini ifade eder. Türkçe’de XI. yüzyıldan itibaren halk dilinde şar biçiminde telaffuz edilen şehir karşılığında Soğdca kökenli kent ile (kant) “kale ve saray” gibi anlamlara gelir. Arapça’da şehir karşılığındaki en yaygın isimler medîne, belde ve mısrdır. Kur’ân-ı Kerîm’de şehir için on yedi yerde medine, on dokuz yerde beled, yirmi bir yerde dâr (diyâr), beş yerde mısr (emsâr), elli altı yerde karye (kurâ) geçmektedir. Mekke, muhtemelen yeryüzündeki yerleşim birimlerinin merkezi ve Müslümanların kıblesi olduğundan “Ümmü’l-kurâ” şeklinde nitelendirilir.
Perspektif, üç-boyutlu mekânın iki boyutlu temsilidir. Mimarlar ürettikleri çevreyi göz önüne canlandırmak üzere kullanırlar. Gözün dünyayı nasıl algıladığı ilişkin ilk kuramlar Yunan matematikçi Öklit tarafından keşfedilmiştir. Öklit; gözün görsel ışınlarını bir objenin üzerine yansıttığı ve ardından gelen dünya algısının görenin; dinamik bir eylemi olarak gerçekleştiğini saptadı. Müslüman bilim insanı İbn-i Heysem, 11. yy’ın başlarında optik ilkelere önemli katkılar bulundu. Bunlardan biri “ Görüyoruz, çünkü ışığın ışınları göze giriyor” düşüncesi olmuştur.
Mahalle, Sözlükte “bir yere inmek, konmak, yerleşmek” anlamına gelen hall (halel ve hulûl) kökünden türetilmiş bir mekân ismi olan mahalle kelimesi devamlı veya geçici olarak ikamet etmek için kurulan küçük yerleşim birimlerini ifade eder. Duygu ve düşüncelerin oluşturduğu ve şekillendiği küçük birimlerden biridir. Komşuluk, alışveriş ve kültürel aktivitelerin paylaşıldığı alanlardır. Ayrıca ev, bahçe, avlu, sokak, meydan ve ticari ve kültürel birimlerin entegre olduğu bir işletim sistemi de bulunmaktadır.
Sokak, şehir üretim zincirinin ilk halkasını ve çoklu ağ sisteminin başlangıç noktasıdır. Buna göre sokak; öznel mekânımızdan kafamızı çıkartıp kente ve kentliye karıştığımız, soluklanmak için kendimizi şöyle bir dışarı attığımızda içine düştüğümüz, bazen mahalleliyle durup konuştuğumuz bir karşılaşma ya da adının tam anlamıyla “kentli olma” mekânıdır.
Komşuluk, İslâm ahlâk ve fıkıh literatüründe kullanılan câr kelimesinin “yakın olma, yakınlık” anlamındaki civâr ve mücâvere masdarlarından isim olup genellikle birbirine yakın meskenlerde yaşayan kişilerin ve ailelerin her birini ifade eder. İslâm’da komşu hakları genel olarak kul hakları (hukūk-ı ibâd) veya insan hakları (hukūk-ı âdemiyyîn) denilen haklar çerçevesinde ele alınmaktadır. Buna binaen bu haklarla ilgili emir ve yasaklar, komşuluk ilişkilerini de bağlamaktadır. Kur’ân-ı Kerîm’de Allah’a imanı emreden ve şirki yasaklayan ifadelerin hemen arkasından sıralanan ahlâk emirleri arasında ana babaya iyi davranmaktan sonra komşuya iyilik yapmak yer almaktadır. Selamlaşma da komşuluk ilişkilerinn yönetim merci konumunda olduğundan; selam, “bedeni ve ruhi hastalık, eksiklik ve kusurlardan uzak olma” anlamlarında kullanılmaktadır. Allah’a nisbet edildiğinde ise “her türlü eksiklik, acz ve kusurdan, yaratılmışlara özgü değişikliklerden ve yok oluştan münezzeh olan, selâmetin kaynağı olup esenlik veren” şeklinde açıklanır.
Söz&Kalem