Söz&Kalem Dergisi - Yunus Çetin
1965 yılında Amerika 200 bin askerini Vietnam’a göndermişti. 1966 yılında 200 bin asker daha gönderince Vietnam’daki Amerikan askeri sayısı neredeyse 500 bini bulmuştu. Hem de o dönemin son teknolojili ağır silahlarıyla beraber…
Tabi Amerika bunca hazırlığı düzenli bir orduyla karşılaşma umuduyla yapmıştı. Ancak evdeki hesap çarşıya hiç de uymamıştı. Çoğunluğu yirmili yaşlarda daha toy sayılan Amerikalı askerler Vietnam’a girdiklerinde şoka uğramışlardı. Çünkü düşmanlarını göremiyorlardı. Vietnam’ın geniş yapraklı sık ormanlarında saklanan düşman havadan gözlem yapan helikopterler tarafından bile tespit edilemiyordu.
Düşman gerilla taktiğiyle savaşıyordu. Vietnamlı askerler ormanlık alanlardan aniden ortaya çıkıp ne kadar zarar verebilirse veriyor ve yine aynı hızla geri çekilip ortadan kayboluyorlardı. Bu saldırılara karşıysa Amerikalıların yapabileceği hiçbir şey olmuyordu. Zira ani baskınlar yapan düşmanı takip ettiklerinde bubi tuzaklarına yakalanıyorlardı. Bunun yanında düşman aniden kayboluyordu.
Düşmanın silah teknolojisi bakımından kendilerinden kat kat daha düşük olmasına rağmen ellerinden bir şey gelmeyen Amerikan askerlerinde psikolojik çökmeler başlamıştı. Nerde olduğunu bilmedikleri bir düşmanla karşı karşıya olmak onlarda hayaletlerle savaştıkları izlenimi oluşturmuştu. Zira dillerinden şu söz dökülüyordu: “Hayaletlerle savaşıyoruz.”
İnsani kuralların zerre kadar umursanmadığı çok vahşi bir savaş sürüyordu. Düşmana karşı planları işe yaramayan Amerika, öfkesini sivil halktan almaya çalışıyordu. O döneme kadar tarihin şahit olmadığı bir katliam gerçekleştiriyordu. Uçaklar hedef gözetmeksizin her yeri bombalıyordu. Askerlere baktığımızdaysa büyük küçük ayırt etmeden önüne geleni katletmeler, tecavüzler, iğrenç işkenceler, yakıp yıkmalar artık sıradanlaşmıştı onlar için. Savaş suçu, savaş ahlakı gibi kavramlar da Vietnam’da kıyıma uğramıştı.
Amerika ne yaptıysa da düşmana galip gelemedi. Neticede 1975 yılında savaş sona erdiğinde 21 yıl süren savaşın ardından 5.1 milyon Vietnamlı hayatını kaybetmişti. Amerika’ysa bir hiç uğruna 58 bin askerini yitirdi. Rezil olmuş bir korkak olarak Vietnam’dan adeta kaçıp çıkmak zorunda kaldı. Nitekim koca yenilmez Amerika amacına ulaşamamış, kendisinden her anlamda kat be kat zayıf olan bir ülkeye yenilmişti. Birçok asker Amerika’ya döndükten sonra bu sarsıntıyı atlatamayıp intihar etmiştir.
Peki nasıl oldu da Amerika pes etmek zorunda kaldı?
İki önemli nedene dikkat çekmek istiyorum. Birincisinden başlayalım:
Gerilla taktiği yapan Vietnamlılar ani baskınlar yapıp birden kayboluyorlardı. Amerikalıları çılgına çeviren bu taktiği ormanın altında kazdıkları Cu Chi’deki tüneller sayesinde yapabiliyorlardı. Uzunluğu 250 kilometreyi bulan ve 10 bin Vietnamlıya barınma imkânı sağlayan Cu Chi Tünelleri, bir yer altı şehrini andırıyordu.
Öyle ki tüneller ABD askerlerinin karargâhlarının altına kadar uzandı. Vietnam askerleri, özellikle gece yarısı Amerikalıların karargâhlarına sızarak baskın yapıyor ve ardından kazdıkları tüneller sayesinde ortadan kayboluyordu. Bu durum bir nevi hayaletlerle savaşan Amerikan askerlerini tabiri caizse delirtti.
1940 yılında ilk etapta Fransızlara karşı sadece küreklerle kazılmaya başlanan tünellerin kazımı 25 yılda tamamlanmış. Tünellerin içinde 1.5 metre yüksekliğinde, 3 metreye 4 metre büyüklüğünde odalar var. Buralar mutfak, yatakhane ve atölye olarak kullanılmış.
Tünellerin girişini köpekleriyle arayan Amerikan askerlerine karşı Vietnamlılar çarpıcı fikirler geliştirmiş. Tünellerin gizli giriş ve çıkışlarına Amerikalı askerlerin kullandığı sabunu, elbise parçalarını koyan Vietnamlılar, köpeklerin buraları bulmasını önlemiş.
Ağır bombardıman uçakları bu tünelleri sürekli bombalamış ama kesin bir sonuç elde edilememiş.
Tüneller Amerikalılara nazaran ufak olan Vietnamlılara göre kazılmış. Bir ara Amerikalılar 100 kişilik ufak tefek askerlerden kurulu bir birlik kurmuşlar. Niyetleri tünellere girip Vietnamlıları orada imha etmek. Ama bubi tuzaklarıyla dolu tünele giren Amerikalı askerleri geri dönemeyince bu girişim başarısızlıkla sonuçlanmış.
Şimdiyse Cu Chi tünelleri müzeye çevrilmiş. O dönemde tüneller yardımıyla Amerikalıları öldüren Vietnamlı askerler şu an müzede turistlere rehberlik yapıyor.
Gelelim Amerika’nın pes etmesinin ikinci önemli sebebine:
O dönem televizyon teknolojisinin hızla gelişim gösterdiği dönemdi. Amerika’da neredeyse her evde artık televizyonlar vardı. Vietnam’da yaşananlar televizyonlarda yayımlanıyordu. Böylece Vietnam savaşı her eve taşınmıştı ve Amerikalıların ana gündemini oluşturmuştu. 21 yıl boyunca evlatlarını bir hiç uğruna yitiren Amerikan halkı sokağa dökülüp hükümeti protesto etmeye başladı.
Artık bu savaşın son bulması için yapılan protestolar hükümeti o kadar zorlayacaktı ki Vietnam’dan çıkmak o dönem seçimlerde aday olan Richard Nixon’un seçim vaatlerinden biri olacaktı. Hatta halk bu sebeple Nixon’u seçerek başkan yaptılar. Nixon başa geldikten sonra askerleri Vietnamdan çekti ve böylece savaş bitmiş oldu. Bu kitlesel eylemlerin baskısı olmasaydı savaş uzayıp gidecekti.
Tarihin tünellerinden başımızı çıkarıp günümüze gelelim.
Bu gün aynı senaryo Gazze’de yaşanıyor.
Siyonist israil görmediği bir düşmanla savaşıyor.
Onca teknolojik zımbırtısına rağmen…
Askerlerin dilinde “Hayaletlerle Savaşıyoruz!” cümlesi…
Korkudan ve çaresizlikten masum halkı katletmeleri…
Tüneller yardımıyla ani baskınlar yapıp düşmanı alaşağı eden Kassam Mücahitleri…
Bırakın her evi, her ele ulaşan telefonlardan bu sahneleri izleyen ve sokaklara dökülen dünya halkları…
Ve siyonistlerin savaşın sona ermesini isteyen kendi halkı…
Amerika bu senaryoyu biliyor. Sonunda ne olacağını çok iyi biliyor.
Ama toy siyonist yine de diretiyor. Aynı akıbete doğru koşarcasına…
Allah’ın izniyle biz de senaryonun sonunu biliyoruz.
Bir gün Kassam’ın tünellerini turist olarak ziyaret etmek… Var bir hayalimiz…