Söz&Kalem Dergisi - Vedat Dal
Okumak,
Farklı dünyalara bir seyahat.
Okumak,
Başka insanlarla bir tanışma.
Okumak,
Diğer fikirlerle bir kaynaşma.
Okumak,
Yaratılış gayesine doğru bir yol alma…
Bağrışma ve siren sesleri ile uyandım uykudan. İçerisi çok sıcak olmuş, ter içinde kalmıştım. Kalkıp pencereden baktığımda gördüklerime inanamamıştım. Hemen yan binayı alevler sarmış ve itfaiye ekipleri çıkan yangını söndürmeye çalışıyordu. Ne yapacağımı şaşırdım. O telaşla üstüme bir şeyler alarak, dışarı attım kendimi…
Mahalledekiler panik ve telaş içindeydi. Haykırışlar ve koşuşturmalar içinde gözüm Ramazan amcaya takıldı. Üstü başı darmadağın ve dumandan yüzü kapkara olmuştu. “Yavrularım yanıyor, onları çıkaramadım. Lütfen kurtarın onları…” şeklindeki haykırışları beni hayretler içinde bırakmıştı. Çünkü Ramazan amca yalnız başına yaşayan biriydi. Torunları daha geçen günlerde onun ziyaretine gelmiş ve birkaç gün kalarak geri dönmüşlerdi. Acaba oğlu Mustafa ve ailesi mi gelmişti? İyi ama araları bozuk diye 3 yıldır babasına hiç uğramıyor. Kafamdaki bu sorulara cevap bulmak için hemen Ramazan amcanın yanına gittim.
-Ramazan amca iyi misin?
-Çok kötüyüm evladım çook…
-Bir yerin mi zarar gördü? Ağrın varsa hemen ambulanstaki görevli arkadaşlara haber vereyim.
-Hayır, ben iyiyim ama yavrularım, ciğerparelerim gitti. Yandı kül oldu değerli ailem.
“Torunların mı buradaydı?” diye sordum ancak cevap vermedi. Bir çocuk gibi hüngür hüngür ağlıyordu.
-Ben onlarsız ne yaparım. Onlar benim her şeyimdi. İyi günümde de kötü günümde de hep onlar yanımdaydılar. Bir çıkar beklemeden varlıklarıyla bana güç kuvvet veriyorlardı. Onlar sayesinde farklı insanlar, şehirler ve düşünceler tanıdım. Beni bu hayata bağlayan onlardı, ben onlarsız ne yaparım şimdi.
-Ramazan amca endişelenmeye başlıyorum lütfen cevap ver. Torunların mı içerde kaldı?
-Yok, torunlarım burada değiller, geçen hafta onlar da bırakıp gittiler. Ama yoldaşlarım beni hiçbir zaman bırakıp gitmedi. En huysuz ve çekilmez halime bile tahammül ettiler. Sabırla onlarla kaynaşmamı, onlara vakit ayırmamı beklediler. Benden tek istedikleri şey onlara zaman ayırmamdı.
Yaşananlara bir türlü anlam veremiyordum. Ramazan amcanın da bana bir şey anlatmaya niyeti yoktu. Çareyi itfaiye çalışanın yanına gitmede buldum.
-Abi yangın nasıl çıkmış? Yangında ölen veya yaralanan var mı?
-Hayır, çok şükür Allah korumuş. İki daire kullanılamaz halde ancak ölen veya yaralanan yok. Yangın, bina sakinleri tarafından erken fark edildiğinden binayı hemen boşaltmışlar. Yangının nasıl çıktığı ise henüz bilinmiyor.
Bu durum beni sevindirmişti ancak Ramazan amcanın üzülmesine ve feryatlarına hala bir cevap bulamamıştım. Bu kafa karışıklığı içinde Ramazan amcanın yanına gittim. Ramazan amca oturduğu yerde aynı şekilde hüngür hüngür ağlıyordu.
-Amca lütfen kendini daha fazla harap etme. Şimdi itfaiye görevlisine de sordum yangında ölen veya yaralanan kimse yokmuş, herkesin durumu iyiymiş. Sen niye bu kadar ağlayıp kendini harap ediyorsun.
-Niye mi ağlıyorum, benim hayatım az önce yok oldu. Ben nasıl nefes alırım artık. Kim yalnızlığıma dost olacak, kim her şeyi ile kabullenecek beni…
-Amca lütfen biraz daha açık konuş, kimi kaybettin? Hem yalnız değilsin biz varız yanında.
-Sizin varlığınız sadece dünyamı kalabalıklaştırır. Ama benim zihnimin yalnız kalmaması lazım. Ben artık yapayalnız kaldım. Yandı, kül oldu dostlarım. Gittiler hepsi… Daha kapağını dahi açamadığım kitaplarım vardı. Onlarla daha tanışamadan bu yangında yitirdim onları. Ahhh kitaplarım…
“Ahhh kitaplarım…” kelimesini duyunca dondum kaldım. Bunca ağlama ve feryatlar kitaplar için miydi? “İnsan kitap için ağlar mı?” dedim biraz sitem varı bir sesle.
- Ağlar tabi… İnsan, en çok kitap için ağlamalı. Bilinç, insanı insan eden, insanı diğer canlılardan ayıran en önemli ölçütlerden biridir. Bilinç ise ancak okuma ile geliştirilip faydalı hale getirilebilir. Okumayan insan kördür, sağırdır ve dilsizdir. Okumayan insan sabit kalır, sabit düşünür, sabit yaşar. Sabit yaşayanların mutlulukları da sabit kalır. Ben geç tanıştım kitaplarla, geç farkına varabildim bu değerli hakikatin. Bugün ise 28 yıldır biriktirdiğim kütüphanemi yani 28 yıllık nice dostumu kaybettim. Ben ağlamayım da kim ağlasın.
Bir şeyler demek istedim ama dilim tutuldu. Öylece kala kaldım.
-Haydi evlat, şimdi beni yalnız bırak da ben dostlarıma vefa borcumu hakkıyla ödeyeyim. Oturup burada ağlayarak yaslarını tutayım.
Bu sözler karşısında ne diyeceğimi bilemedim. Yutkunarak birazda mahcup bir sesle “peki, tamam amca” dedim. Ramazan amcayı yasını tutması için yalnız bıraktım. Sonrasında aklıma yıllarca kitaplığımda duran ve hiç açmadığım kitaplarım geldi. Sonrasında acı bir şekilde hayatı sabit yaşadığımı fark ettim. Ev ve iş arasında geçen sabit bir yaşamı yaşamakla birlikte mutlu olduğum şeylerin sabitliği karşısında ezildim. Bu durum bu şekilde devam etmemeliydi. Uyanıp, dirilmek lazım. Bu yangın beni, bana getirmişti. Sabit kalmayacaktım. Çünkü sabit bir yaşantı ve mutluluk istemiyordum. Kendime gerekli değeri vermek için okumaya başlayacaktım. İlk olarak uzun zamandır okumak için aldığım onca kitabı okumakla başlayacaktım.
“Oku ve uyan,
Oku ve var ol!” dedim gür bir sesle.
Arkama dönüp baktığımda Ramazan amcanın gözyaşları içindeki tebessümüne şahit oldum.
Bazen yangın çıkmalı,
Bazen ateş yakmalı,
Bazen de yanmalı,
Uyanmak ve ayandırmak için…