Söz&Kalem Dergisi - Yusuf Serik
Tarihler 6 Şubat’ı, saatler 4.17’yi gösteriyordu. Kahramanmaraş merkezli meydana gelen 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlerle Adıyaman, Hatay, Adana, Osmaniye, Kilis, Gaziantep, Şanlıurfa, Malatya ve Diyarbakır olmak üzere şehirlerimiz harap oldu. On binlerce insanımız enkaz altında kalarak vefat etti, yüz bini aşkın insanımız yaralandı, yüz binlerce insanımız şehrini terk etmek zorunda kaldı. Ayrıca Suriye’de de binlerce insan vefat etti, binlercesi de yaralandı. Depremin yıkıcılığını anlatma açısından taş üstünde taş kalmadı dense yeridir. Bu büyük afette vefat edenlere Allah’u Teâlâ’dan rahmet, yaralılara acil şifalar; yakınlarına ve akrabalarına da sabırlar diliyoruz.
Depremin ilk dakikalarından itibaren arama-kurtarma ekipleri, yardım kuruluşları, sivil toplum kuruluşları ve gönüllü halkımız deprem bölgesine giderek depremzedelerin yardımına koştular. Yardımsever Müslüman halkımız bu süreçte elinden ne geliyorsa yaptı. Halkımız, depremin ilk saatlerinden itibaren olağanüstü bir gayret sarf ederek vakıflar ve sivil toplum kuruluşları aracılığıyla bölgeye nakdi yardım, gıda, giyecek ve ihtiyaç olan ne varsa deprem bölgelerine gönderdi.
Aksaklıklar, koordinasyonsuzluklar vardı elbette; ama şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki arama-kurtarma ekipleri ve yardım kuruluşları olağanüstü bir gayret sarf ettiler. Elbette ihmaller ve usulsüzlükler de konuşulmalı, sorumlular cezalandırılmalı ama şu süreçte henüz yaralar sarılmamışken, acılar tazeyken bunları konuşmanın bir faydası olmadığı gibi doğru da değildir.
Asya’dan Afrika’ya, Balkanlardan Kafkasya’ya kadar İslâm coğrafyasından Müslüman kardeşlerimiz de yaraların sarılması adına ellerinden ne geliyorsa yaptılar. Pakistan, Hindistan, Keşmir, Afganistan İslam Emirliği, Endonezya, Malezya, Özbekistan, Azerbaycan, İran, Kürdistan, Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar, Filistin, Lübnan, Mısır, Tunus, Cezayir, Bosna Hersek ve daha niceleri...
Kışın ortasında, gecenin yarısında ve uykunun en tatlı vaktinde rahatları bozan, ağızların tadını kaçıran; dağları ve yolları yaran, evleri yıkan ve taş üstünde taş bırakmayan bu büyük deprem bizlere ne kadar aciz olduğumuzu bir kez daha hatırlattı.
İnsan hiç bu kadar aciz kalmamıştı. Şiddetli deprem, kıyametle ilgili şu ayetleri hatırlattı bizlere: “Yer o dehşetli sarsıntısıyla sarsıldığında; Ve yer ağırlıklarını dışarı attığında; Ve insan, ‘Ne oluyor buna!’ dediğinde; O gün yer, bütün haberlerini rabbinin ona vahiy ettiği şekilde anlatır. (Zilzal 1-5)
Bu depremle birlikte ölüm gerçeğini bir kere daha iliklerimize kadar hissettik. Asıl derdimizin ahiret olması gerektiğini bir kere daha anladık. Dünyanın geçici olduğunu bir kere daha hatırladık. Dünyanın geçiciliğini şu tavsiyesiyle hatırlatıyor bizlere İmam Ebu Hanife: “Şu adinin bayağısı olan dünyayı hep hakir gör, geçici olduğunu aklından çıkarma! Allah katında olanın daha hayırlı ve daha kalıcı olduğunu unutma.”
Bu büyük musibete karşı üzerimize düşen ise sabırdır. Unutmamalıyız ki en güzel sabır, musibet anında gösterilen sabırdır. Musibetler bizi Rabbimizden uzaklaştırmamalı, bilakis daha fazla yakınlaştırmalıdır. Şu zor günlerde namazla, zikirle, duayla, oruçla, zekâtla, infakla ve yardımlaşmayla Rabbimize daha fazla yakınlaşmalıyız.
Resûlullah (sav), müminin musibetler karşısındaki hâlini şöyle tarif eder: “Müminin hâli ne hoştur! Her hâli kendisi için hayırlıdır ve bu durum yalnız mümine mahsustur. Başına güzel bir iş geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir sıkıntı geldiğinde ise sabreder; bu da onun için hayır olur.” (Müslim, Zühd, 64)
Rabbimiz, müminlerin musibete karşı nasıl tavır almaları gerektiği hususunda şöyle buyuruyor: “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele! Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, ‘Doğrusu biz Allah’a aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz’ derler. İşte rablerinin lütufları ve rahmeti bunlar içindir ve işte doğru yola ulaşmış olanlar da bunlardır.” (Bakara, 155-157)
Bu sıkıntılı süreçte toplumun her kesimi üzerine düşeni yapmalıdır. Peki, üzerimize düşenler nelerdir, neler yapabiliriz?
Öncelikle bu depremin etkileri itibariyle kısa ve uzun vadede siyasi, ekonomik, kültürel, psikolojik ve sosyolojik birçok etkisi olacaktır. Afete bunları göz önünde bulundurarak bakmalıyız. Eğer bunlar göz önünde bulundurulmazsa yanlış politikalarla acılar daha da deşilecek, telafisi olmayan felaketlere yol açılacaktır.
En büyük sorumluluk yöneticilere aittir. Depreme dayanıklı konutların inşa edilmesi, hasarlı binaların tespit edilip yıkılması, deprem yönetmeliğinin uygulanması, usulsüzlük yapan kamu görevlilerinin görevden uzaklaştırılması, deprem yönetmeliğine uygun olarak yapılmayan binaların müteahhitlerinin cezalandırılması ve daha nice husus yöneticilerin üzerine düşen sorumluluklardır.
Halk olarak yapmamız gereken en önemli şey yardım kuruluşlarının koordinasyonunda deprem bölgelerindeki depremzedelere maddi ve manevi yardım etmektir. Eksiklikler giderilmesi adına elimizden ne geliyorsa yapmalıyız.
Depremzedelerin öncelikli ihtiyaçları gıda ve giyecektir. Depremzedelerin bu ihtiyaçlarını yardım kuruluşları büyük oranda gideriyor. Deprem bölgelerinde ciddi bir barınma, ısınma ve hijyen sorunu da var. Bu ihtiyaçlar da öncelikli ihtiyaçlardır. Depremzedelerin bu ihtiyaçlarının da giderilmesi için devletin ve yardım kuruluşlarının büyük bir sorumluluğu var.
Afetin büyüklüğünü göz önünde bulundurursak depremzedelerin birkaç yıl boyunca ihtiyaçları olacaktır. Bu sebeple afetin ilk günlerinde gösterdiğimiz yardımseverliği uzun bir süre daha göstermeliyiz.
Depremin manevi yaralarını sarmak da üzerimize düşen en önemli sorumluluklardandır. Burada alimlerimize, akademisyenlerimize, eğitimcilerimize ve psikologlarımıza büyük bir iş düşüyor. İlk yardım yaralı insanın hayati tehlikesini atlatması açısından ne kadar önemliyse, “manevi ilk yardım” da travmatik olaylar yaşamış insanların ruh sağlığı açısından o kadar önemlidir. Depremin manevi yaralarını sarmak, maddi yaralarını sarmak kadar önemlidir.
Âlemlerin Rabbi olan Allah, bir daha bu tür afetleri yaşatmasın, bizleri daha büyük musibetlerden muhafaza eylesin, sabrımızı arttırsın. Âmin.