İnsanlığın yaşam alanı olan yeryüzü, bu canlılığını Allah’ın en büyük lütuflarından biri olan suya borçludur. Su, insan hayatı için oksijenden sonra gelen en önemli hayat kaynağıdır. Yetişkin bir insan vücudunun % 60’ı ve dünyanın ¾ ’ü sudur. Ancak yeryüzünün ¾'ü sularla kaplı olmasına rağmen, bunun sadece % 2.5-3'ü tatlı su özelliğini taşımaktadır, üstelik tatlı suların da yaklaşık %70'i buzul formundadır. Dolayısıyla insan kullanımına uygun tatlı su miktarı oldukça sınırlı durumdadır. Dünya yüzeyindeki mevcut suyun yüzde 1’den daha az bir kısmı insan kullanımına uygun tatlı su kaynaklarından oluşmaktadır. Bu tatlı su kaynaklarının da yaklaşık % 70’i tarımsal amaçlı kullanılırken, % 19’u endüstriyel ve % 11’i de evsel kullanımda harcanmaktadır.
İnsan hayatı için bu kadar önem arz eden tatlı su kaynaklarının sınırlı olması, suya stratejik bir değer kazandırmaktadır. Suyun kullanımındaki adaletsiz sistemden kaynaklı olarak 2025 yılından itibaren 3 milyardan fazla insanın su kıtlığı ile yüz yüze kalacağı öngörülmektedir. Emperyalist batı ülkelerinde günlük su tüketiminde kişi başına düşen su miktarı 500 litreyi bulurken, bazı Afrika ülkelerinde kişi başına düşen günlük su miktarı 10 litreden bile daha az olabilmektedir.
Yeryüzündeki yaklaşık 30 doğal afetin en önemlilerinden biri olarak sayılan kuraklık, insanlık tarihi boyunca zaman zaman gerçekleşen bir olay olup, kısaca yağışın uzun yıllar ortalamasından daha az gerçekleşmesi olarak ifade edilebilir. Kuraklık, tahmini zor olan, yavaş gelişen ama etkisi bakımında kapsamlı ve uzun süreye yayılan bir afettir.
Kuraklık; temel olarak 4 başlık altında değerlendirilmektedir:
Genellikle yetersiz yağış durumu meteorolojik kuraklık,
Bitkisel üretimde düşüşlere neden olacak düzeyde toprak neminin azalması tarımsal kuraklık,
Baraj, göl ve göletlerdeki su seviyesinin azalması hidrolojik kuraklık,
Söz konusu tüm bu kuraklık çeşitlerinin toplumsal yaşamı etkileyecek düzeye ulaşması durumu ise sosyo-ekonomik kuraklık olarak ifade edilir ve bu durumun ciddi anlamda bir gıda eksikliğine dönüşmesi durumunda ise kıtlık tanımlaması yapılır.
İnsanoğlunun suya olan bağımlılığı nedeniyle kuraklığın toplum üzerinde farklı etkileri söz konusudur. Genellikle ilk olumsuz etkiler tarımda görülür, daha sonra diğer sektörlerde etkili olmaya başlar.
Kuraklık, nihai noktada çevre, toplumsal hayat, ekonomi, kalkınma, teknoloji, tarım, gıda, temiz su ve sağlık olmak üzere hayatımızın her aşamasını etkilemektedir. Kuraklık sonucu; tarımsal üretimde ve bitki deseninde kayıplar yaşanmakta, barajlardaki doluluk oranlarındaki düşmeye paralel olarak temiz su tedariki konusunda sıkıntılar yaşanabilmekte, hidroelektrik enerji üretimi de suya bağlı olduğundan dolayı enerji üretimi olumsuz etkilenmekte, çevresel anlamda yeşil bitki örtüsü ve ormanlık alanlarda kimi bitkilerin kuraklıkta azalması ve/veya yok olması gündeme gelebilmektedir.
Kuraklık irdelenirken uzun ve kısa dönemli kuraklıklar olmak üzere bir değerlendirmeye gidilmektedir. Uzun dönemli kuraklığın en önemli nedeni küresel iklim değişikliği olarak görülmekte ve etkilerinin de uzun yıllara yayıldığı ifade edilmektedir. Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin etkisi coğrafyadan coğrafyaya farklılık göstermektedir. Bazı bölgelerde yüksek sıcaklıklar görülürken, bazı bölgelerde aşırı soğuklar ve bazı bölgelerde de yağışlarda ciddi artış ve azalışlar yaşanmaktadır. Örneğin geçen üretim sezonunda tarımsal üretime de olumlu yansıyan oldukça yüksek yağışlar gerçekleşirken, bu yıl kimi bölge ve illerde yüksek sıcaklık ve kuraklık yaşanmış, kimi bölgelerde ise şiddetli fırtınalar, sel ve su taşkınları meydana gelmiştir.
Bu yıl Türkiye’nin de yaşamış olduğu kuraklıklar ise kısa dönemli kuraklık olarak değerlendirilmektedir. Ancak bu durumun süreklilik arz etmesi elbette ki tanımlamayı da değiştirecektir.
İnsanoğlu yaşadığı afetleri, özellikle de kuraklık gibi afetleri ve etkilerini engelleme gücüne sahip değildir. Ancak kimi tedbirlerin alınması da sünnetullah gereğidir. Allah’ın insana verdiği akıl nimeti, karşılaştığı zorluk ve zahmetlere karşı tedbir ve alternatifler geliştirmesi, insan olmasının da bir gereğidir. İnsanı bu anlamda diğer varlıklardan en ayırıcı özelliği de budur. Aksi takdirde insan sadece bilek gücüne göre değerlendirilirse, birçok akıl mahrumu varlıkla boy ölçüşemeyecektir. Ama aklın rehberliğinde tehditleri, engelleri aşabilmekte ve çözüm yolları bulabilmektedir. Bu da insanoğlunun tarih boyunca gösterdiği gelişme ve ilerlemenin en temel sebebidir.
Bu nedenle kimi kısa, orta ve uzun vadeli tedbirler, kuraklık döneminde gıdanın korunması, suyun toplanması, en güzel şekilde su tasarrufunun sağlanması mümkün olmaktadır.
Tarımsal kuraklığın yıkıcı etkilerini minimize etmek, kuraklık öncesi dönemlerde alınacak tedbirler ve kuraklığın yaşandığı dönemlerde yapılacak doğru planlamalarla mümkündür. Bu nedenle, kuraklıktan önceki dönemde alınacak tedbirler ve kuraklık yaşanırken atılacak adımlar ayrı ayrı planlanmalıdır.
Kuraklık ve kıtlık öncesi alınacak tedbirlere en güzel örnek, Kur’an-ı Kerim’de Hz. Yusuf kıssasının anlatıldığı Yusuf suresinde, bilinen meşhur 7 yıllık bolluk döneminden sonra gelecek 7 yıllık kıtlık dönemidir. Surenin ilgili ayetleri şu şekildedir:
“Yûsuf şöyle dedi: “Her zaman yaptığınız gibi yedi sene ekin ekeceksiniz. Sonra yemek için ayıracağınızdan ibaret olan az bir miktar hariç, hasat ettiğiniz ürünü başağında iken bırakın (böyle saklayın). Sonra bunun ardından yedi kıtlık yılı gelecek ve o yıllar, saklayacaklarınızdan az bir miktar (tohumluk) hariç, biriktirdiklerinizi yiyip bitirecektir. Sonra bunun ardından insanların yağmura kavuşacağı bir yıl gelecek...” (Yusuf Suresi, 47-49)
Yüce Allah’ın yönlendirmesi ile Hz. Yusuf, 7 yıllık bolluk döneminde mümkün olduğu kadarıyla az tüketim ve fazla miktarda depolama yöntemi ile sonraki 7 yıllık kıtlık dönemini rahat bir şekilde atlatma stratejisini uygulamıştır. Bu arada buğday gibi ürünlerin uzun süre nasıl depolanabileceğini de Rabbimiz bildirmekte ve bunun yolunun buğdayın başağında kalacak şekilde depolanması olduğu bildirilmektedir. Bu bilgi, bugün modern depolama sistemlerinin de ilham kaynağı olmuş ve düşük nem ve sıcaklık koşulları sağlanmak suretiyle muhafazanın yapılabileceği anlaşılmıştır.
Öte yandan ayeti kerime 14 yılın ardından yağışlı ve bereketli bir yılın geleceğini muştulamaktadır. Belki de burada, yaşanacak sıkıntılı süreç sonrası gelecek yağışlı bir yıl vurgusu ile suyun kıymet ve değerinin daha iyi bilinmesi, muhafazası ve gerekli tedbirlerin alınması adına bir uyarı söz konusudur.
Tarım, enerji, turizm ve ormancılık, kuraklıktan doğrudan etkilenen sektörlerdir. Kuraklığın daha büyük bir sorun haline gelmemesi için mevcut su kaynaklarının hem yağışlı hem de kurak yıllarda iyi bir yönetime ihtiyacı vardır. Tarımda suyun etkin kullanımı ve israftan kaçınılması en başta gelen tedbirlerden biridir. Yüzey sulama olarak tanımlanan salma, tava ve karık usulü sulama yöntemleri Türkiye’de yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu yöntemler suyu oldukça fazla israf etmektedir. Gereksiz ve aşırı sulama ile hem bitkiye, hem toprağa hem de su kaynaklarına zarar verilmektedir. Oysa ne kadar çok su, o kadar çok ürün değildir. Sulama suyu bitkinin ihtiyacına göre uygun miktarda ve uygun zamanda verilmelidir. Bu bilincin çiftçiler arasında yaygınlaştırılması gerekmekte, suyun ihtiyaçtan fazla kullanımını önlemek için gerekli eğitim faaliyetleri yapılmalıdır. Yağmurlama ve damla sulama gibi basınçlı sulama sistemleri bu açıdan önem arz etmekte, zira suyu en tasarruflu şekilde kullanmak mümkün olmaktadır. Dolayısıyla yüzey sulama yöntemlerinden olabildiğince vazgeçip, basınçlı sulama sistemlerini gerekli desteklerin de verilmesi suretiyle yaygınlaştırmak önem arz etmektedir.
Kuraklığa dayanıklı tür/çeşit geliştirmek, bunları özellikle kıraç alanlarda tavsiye etmek ve üretimde yer vermek suretiyle ürün desenini değiştirmek, kuraklığa karşı alınabilecek önemli bir tedbirdir. Toprağın su tutma kapasitesini arttırmak amacıyla toprakta organik madde birikimini artırmak ve böylece daha az sulama suyu ile arzu edilen seviyede verime ulaşmak mümkün olabilecektir. Öte yandan özellikle kıraç koşullarda toprak yüzeyini kapatabilen ve böylece toprak nemini muhafaza eden bitkileri tercih etmek, sudan ciddi anlamda tasarruf sağlayacaktır.
Suyun inşa edilen ve edilecek olan baraj ve göletlerde biriktirilmesi, daha uygun sulama kanalları, şehir su şebekelerinin inşa edilmesi suretiyle buharlaşma ve sızma yoluyla kayıpların önlenmesi de önemlidir. Tarımsal amaçlı kullanım başta olmak üzere aşırı tüketim nedeniyle giderek azalan yeraltı su kaynaklarının kullanımını sınırlandırmak da atılması gereken bir adımdır. Yağmur ve kar sularının biriktirilerek depolanması ve bu suların sulama dahil farklı amaçlarla kullanımı sağlanmalıdır.
Evsel kullanım, yeşil alanlar, sanayi ve enerji amaçlı kullanımlarla suyun tüketilmesi ve kalitesinin düşürülmesi, tarımsal amaçlı su kaynaklarının da azalmasına ve kirletilmesine sebep olmaktadır. Bu suların kulanım sonrası arıtılarak başka alanlarda kullanımı da bir başka tedbir olarak ifade edilebilir.
Sonuç olarak, insanoğlunun dünya hayatı sorun ve imtihanlar açısından inişli-çıkışlı bir seyir takip etmekte; en doğru strateji ise, yaşananlardan ders ve ibret alınması, doğaya ve çevreye emanet gözüyle bakarak tahribattan sakınılması, sahip olunan tüm nimetlerin kıymetini bilerek kullanımı ve israftan kaçınılması, doğal afet öncesi ve sonrasında akıllıca tedbirlerin alınması ve bu tedbirlerin uygulamaya aktarılmasıdır.
Söz&Kalem | Dr. Sertaç Dekdal / Ziraat Mühendisi