Söz&Kalem Dergisi - Hilal Hatipoğlu
Artık eskisi gibi bakmıyor gözlerim, bunu fark edeli çok olmadı. Geçenler de fotoğraflarıma bakarken Cahit Sıtkı’nın “Hangi resmime baksam ben değilim.” cümlesini hatırlayıp gülümsedim. Çok haklıydı bence de. Neden farklıyız her resmimizde? Nereye bakıyoruz? Bunu sen de hiç merak ettin mi? Sanırım ben bakarken neyi düşündüğümü bilmiyorum. Hayatımızın çoğu anında bir yerlere dalıyor gözlerimiz. Mesela bir otobüse bindiğimiz de otobüs camından dışarıya, insanlara, etrafa bakarken birçok düşünce geçiyor zihinlerimizden. Bazen insanlara olan ön yargılarımız, bazen otobüste geçen bir muhabbet üzerine aklımıza gelen bir anı, bazen bir çocuğun sevimli yüzü, bazen gün batımına denk gelmemiz ve daha senin de aklına gelebilecek sayısız ve özel örnekleri sıralayabiliriz. Otobüsü örnek vermemin sebebi, birçoğumuzun kısa süreli hüzünler ve mutluluklar yaşadığı bir yerin olmasıdır toplu taşıma araçları.
Bazen düşündüklerimiz ve gördüklerimizle örtüşen birçok şeye gülümsüyoruz, mutlu oluyoruz veya o an hüzünleniyoruz, gözlerimiz nemleniyor. Bunlar istemsizce oluyor diyeceksin belki de ama ben istemsiz olduğunu düşünmüyorum. İnsan hissedemediği duyguyu yaşayamıyor veya yansıtamıyor. O anda o hissi yaşadığımız için duygu dünyamız da bir hareketlenme meydana geliyor ve bizler bunu sessizce yansıtıyoruz mimiklerimize veya davranışlarımıza.
Gözler, kalbin aynasıdır derler. Kalbimizde olan tüm duygular, niyetler aslında biz fark etmesek dahi gözlerimizden yansıyor. Bazen gözlerimizin sevinç veya umutla parladığını bazen de hüzünden ve yorgunluktan feri sönmüş bir halde cansız olduğunu görürüz. Veya bu durumu başkalarına bakarken de görebiliriz. Şairin “Hangi resmime baksam ben değilim.” cümlesini daha farklı da yorumlayabiliriz aslında. Ben gözler-bakışlar- üzerinden ele almak istedim ama belki sen farklı bir konuyu ele alacaksın. Aklıma bebeklik, ergenlik, gençlik yıllarımız da çekilmiş olduğumuz fotoğraflar da geldi. Burada zaman unsuru ve ruh hallerimiz de çok önemli. Bazen mutlu sandığımız anlarımızda çektiğimiz fotoğraflara sonradan bakınca aslında gözlerimizin ne kadar da yorgun baktığını fark ederiz. Halbuki o an mutluyuzdur.
Biriken hislerimiz bizi fotoğraflarımız da ele veriyor aslında. Ben artık bir fotoğrafa bakınca bunu anlayabiliyorum, fark edebiliyorum. Aklıma Küçük Prens’te geçen şu söz geliyor: “İnsan yalnız yüreğiyle doğruyu görebilir. Asıl görülmesi gerekeni gözler göremez.” Ben bu söze tüm yüreğimle katılıyorum. Yüreğimle görmeye başlayınca doğruyu bulduğum çok zaman olmuştur. Asıl görülmesi gerekeni gözümden önce kalbim görüyor. İnanıyorum ki kalplerimize ses vermeye başladığımız da bunu fark edeceğiz.
Bakış açılarımızı hangi yöne çevireceğimizi bilemediğimiz zamanlar oluyor. Belirlemiş olduğumuz bakış açıları var; dar, geniş veya olmayan açılar. Kalbimiz değişince dar olan bakış açılarımız genişleyecek ve olmayan açılarımız da iyi anlamda oluşmaya başlayacak. Kalbimizin değişebilmesi için sadece setler şeklinde kitapların okunması veya dünyadaki tüm yerlerin gezilmesini, bilinmesini kast etmiyorum. İnsan bazen bir sözden bazen bir bakıştan bazen bir davranıştan bazen izlediği filmdeki bir kareden etkilenebilir. Evet, bunlar çok basit görünen örnekler biliyorum. Belki bu saydığım örnekler arasında birine veya birkaçına rastlamış ve basit görünen bu durumların seni nasıl etkilediğine şaşırmışsındır.
Hayat bir rüya gibi veya bir film şeridin de sıralanan kesitler gibi hızını kesmeden akıyor, bitiyor. Kendimizin bu hayatın neresinde olduğuna bir durup bakalım, düşünelim istiyorum. Düşünmeye başlayınca aslında hep ertelediğimiz kişinin kendimiz ve yüreğimiz olduğunu göreceğiz. Yüreğimizin bizzat kendimiz tarafından terk edilmişliğini hissedince bir suçluluk veya vicdani bir sızı hissedeceğiz. Güzellikleri de çirkinlikleri de bir ayna gibi yansıtan kalbimizin tozlanan yerlerini temizleyemeye başlayacağız, kırılan yerlerini sarmaya çalışacağız. Bunu kimseden yardım alarak değil, kendimiz yapacağız ve başaracağız. Bu hayattan geçerken güzel geçelim istiyorum. Güzel bakış açıları ve güzel izler bırakalım. Kalbimiz bize en güzel emanetlerden biri. Emanetimizi korumak üzerine bir söz verelim ve biliyoruz ki bakmak sadece gözle olur. Görmek, akıl, kalp ve gözün devreye girmesiyle gerçekleşir.
Mevlana, bakmak ve görmek arasındaki farkı çok güzel özetlemiş: “Senin baktığına başka gözler de bakıyor. Peki senin görebildiğini herkes görebiliyor mu? İşte bakmakla görmek arasındaki tek fark sensin.” Aralarındaki tek farkın ‘sen’ olması detayı çok özel geliyor. Demek bakma eylemini herkes gerçekleştirebilirken, görme eylemini bakarken görebilenler gerçekleştirebiliyor. O halde sizleri ve kendimi; hayatı, insanları ve kendimizi yüreklerimizle görebilmeye davet ediyorum.