Söz&Kalem Dergisi - Abdurrahman Cahit
Kitap Hakkında: Takdim Yayınlarından, Enbiya Yıldırım’ın Tercümesiyle çıkan eser, 160 sayfadan oluşturmaktadır. Hacmi küçük fakat etkisi büyük olan bu eser, Türkiye’de ilk olarak 2019 yılında yayınlanmıştır. İki bölümden oluşan eser, müellifin çeşitli sohbetlerinden derlenerek bir araya getirmiştir.
Yazar Hakkında: Abdulfettah Ebu Gudde, 1917’de Suriye/Halep’te dünyaya gelmiş bir âlimdir. 19 yaşına kadar ticaretle uğraştı. Sonrasında kendini ilim yoluna adadı. İslam hukuku alanında uzmanlaştı. Zamanla İhvan-i Müslim’in hareketinin de önde gelen şahsiyetlerinden birisi olmuştur. Birçok ülkede öğretmenlik hizmetinde bulundu. Davetçi kimliğini terk etmedi. Eleştirel düşünce ve tetkik ettiği eserler üzerinde yorumlayıcılık noktasında önemli birisidir. 1997 yılında vefat etmiştir.
Çoğumuz zaman dediğimiz şeyin önemini idrak ediyoruz. Yapımız gereği dikkat eksikliği, bir şeye takılıp kalma ve orada inat etme gibi sebeplerden ötürü zamanımızı boşa harcasak bile aslında elimizden kayıp geçen bir şeylerin olduğunu, onları geri getirmenin imkansızlığını her gün yeniden hatırlıyoruz. Fakat zamanın kendisi ve önemi, üzerine hassas bir şekilde eğilmemiz gereken bir meseledir bizler için. Ebu Gudde, eserinde bunu vurguluyor: Bir Müslüman’ın günde beş kez Allah’ın davetine olan icabeti ve bunun zamansallık açısından temel önemi gündelik yaşamın da planlanmasında büyük bir etkide bulunabilir. Zaten İslam dininin en temel çağrısı hayatın boş bir şekilde geçirilmemesi üzerine değil midir?
Ebu Gudde, eserinin ilk bölümünde sahabeden ve tabiinden şahsiyetlerin zamanlarını nasıl düzenli ayarladıklarını bizlere aktarır. Bir müfessirin hassas çalışması, bir tarihçinin eserini hazırlarken gününü nasıl geçirdiği ve bütün olarak alim olan şahsiyetlerin bizlere bıraktıkları mirası hazırlarken kendi beden ve ruhlarını zaman açısından nasıl terbiye ettikleri bir hakikat olarak bizlere sunulmuştur. Bugün gündelik hayatımızın en basit işlerinde bile öne sürdüğümüz “zamanım yok” cümlesinin derinliğe inildiğinde aslında bahaneden öteye geçmediği gerçeğini de gözler önüne seriyor bu durum.
Zamanın varlığı aynı zamanda yaratıcıyı düşünmek ve onun hakikatini idrak etmek için de bir delildir. Bütün ilahi mesajlarda insan için sahip olduğu zamanı doğru bir şekilde geçirmesine dair çağrılar mevcuttur. Böylesi ikazlara rağmen bugün 24 saatin en anlamsız yaşanmışlığını geçirme yarışına girişen insan doğrusu bir uykudan farklı yerde değildir. Zamanı ilahi çizgide geçirmeden yaşadığında insan bir noktadan sonra psikolojik rahatsızlıklara, sendroma ve tükenmişliğe yakalanır. Sosyal hayatımızda insanların boşlukta geçirdikleri ömürlerinin telafisini psiko-destek kliniklerinde aramalarına, kendilerini iyi hissetmediklerine çokça şahit oluyoruz artık.
Enbiya Yıldırım, eseri tercüme ederken bizlerin de kendi tarihimizde takip ettiğimiz bazı şahsiyetlerin zamana dair düşüncelerini “Ekler” bölümüyle esere ilave etmiştir. Sahabe ve Tabiin başta olmak üzere, son asrımızın önemli kimliklerinin de zaman hakkındaki görüşlerini esere dahil etmek bu açıdan olumludur. Bu örnekler bizlere zamanın kıymetinin idrak edilmesinin İslam’ın ilk dönemlerine özgü bir durum olmadığını ve bugünün zamanının o günün zamanıyla imtihan boyutu açısından farklı olmakla beraber aynı değeri taşıdığının da bir delilidir.
Zamanın insan için önemini bazı maddeler halinde belirtmek ve tavsiye niteliğinde kısa cümleler kurmak yerine bugün 24 saati planlamada problem yaşayan bizleri psikolojik açıdan daha nitelikli olarak kültürlendirmek bence daha mühimdir. Çünkü kendimizce “şunu şöyle yapacağım” şeklinde bazı pratik argümanları dahi kullanamayacak durumdayız. Sosyal medyayı düzensiz kullanarak çürümeye başlayan beynimizi, yaşamın maddi unsurlarını en mühim öncelikler haline getirerek ötelediğimiz maneviyatımızı İslami biz çizgiye çekebilmek hakikaten zor. Yine de eserde kendisine zamanın kıymetini bilme açısından yer verilen “Mehmet Zahit Kotku”nun uyumaya, konuşmaya, ibadete, ruh halinin güzelleştirilmesine dair emir kipiyle yaptığı tavsiyelere saygı duyuyoruz.
Bunlar neşterin cildi keskince çizmesi gibi bizleri belli bir kalıba yerleştirecektir ve az uyuduğumuzda, ibadetlerimizi düzenli yaptığımızda, konuşmayı sünnete uygun hale getirdiğimizde gerçekten de arzu ettiğimiz gündelik hayatın Müslümanca yaşayışına ulaşacağız. Fakat bunları yapabilecek bir beyne ve iradeye sahip olma noktasında daha derin bir eğitime ihtiyacımız olduğu da gerçektir. Mesele zaten az uyumayı, az konuşmayı, Allah’a ibadette takvayı edinmeyi başarabilmektedir. Bunları yapabilecek bir zihin ve gönül düzenine ulaşma noktasında irademizi ve yaşamımızda neyi kendimize önemli addettiğimizi belirlemeliyiz. Sonrasında tedrici şekilde gündelik yaşantımızı bizi hayırlara sevk edecek şekilde geçirmenin nüktelerini elde etmeliyiz.
Zaman, biz ve yaratıcımızın yanında aynı aralığa denk düşmüyor. Bizim kendi hayatımızı taksim ettiğimiz seneler ve tecrübelerimize binaen yaş-sağlık-iş-çalışma-emeklilik vakitleri, bütün bir ömre biçtiğimiz zaman, değeri Allah’ın yanında ifade edilmeyecek kadar cüz’idir. Vakitlerin bu dünya ve ahiret hayatı için çok farklı anlamlara gelmesi bazı unsurları göz önünde bulundurmamızı sağlamalıdır. En önce ne kadar yaşadığımızın yerine nasıl yaşadığımızın daha güzel bir düşünce olduğunun bilincini taşımalıyız. Mademki hayat geçici ve bu dünyadaki yaşamımız bir gün nihayete erecek, o vakit şahsiyetimizi inşa etme yolunda zaman harcanmak yerine ona galip gelmeliyiz.
Her insan için hayatın kendisi nerede sonlanacağı belirsiz bir akıştan ibarettir. Bu akışın anlamı ise insanın geleceği bilmeden ve geçmişe takılmadan var olan anı (şimdiyi) değerlendirmesiyle güzel geçirilecektir. Geleceğin belirsizliğinin oluşturduğu endişe, şimdiyi doğru yasayarak elde edilen birikimin peyderpey faydalı bir şahsiyeti inşa etmesiyle hayatta mutluluğa dönüştürülecektir. Bütün bunların Allah’a iman etmiş bir kişide vücut bulması ise lezzet açısından bambaşka bir seviyedir. Şehitlik ve Şahitlik duygularının insanda yeşerdiği bir kavrayışın beyinde ve kalpte Allah’a teslimiyeti hisseden bir insanda var olmasının anlamı da buradadır.
Ebu Gudde’nin eserinin amacı budur. Bir bütün olarak yaşantımızı sorguya çekmek ve 24 saatimizi daha kaliteli, daha Müslüman, daha verimli geçirmeye dönük işe koyulmaya başlamak. Her ne kadar tarihimizde önemli olarak gördüğümüz şahsiyetlerin muazzam verimli geçirdikleri ömürleri kadar olamasa da bizler sorgulamaya başlayarak gündelik hayatımıza şuurlu ibadeti, anlayarak kitap okumayı, ailemizle değerlerimize yönelik sohbet etmeyi, Allah’ı zikrederek yücelmeyi, helalinden kazanmaya gayret ederek iş yaşamımızı, ardımıza bırakabileceğimiz en değerli miras olan İslam ahlakını yerleştirmeliyiz. Şimdi başlayalım o zaman!